Pages

22 Haziran 2010 Salı

annanemi anma

annanemi 5 yıl önce karlı bir günde kaybettim. itiraf ediyorum son dönemlerine kadar onu çok severdim. hala da seviyorum ama psikolojik rahatsızlıklarından dolayı son beş yıl ailecek fazla sıkıntılı geçti. annanemin kendine ait bir dünyası vardı. kafasının içinde karabasanlari, hayaletler, hortlaklar dolaşırdı. o kadar psikolojisi bozuktu ki bu konuda gündüz yada gece farketmez bir anda kriz geçirir sizi bile tanımazdı. bazen beş dakika sonra bazen yarım saat hatta bir saat sonra kendine gelir olan biteni hatırlamazdı. bir gün tuvalette düştü. kafasını lavaboya çarptı. beyin kanaması geçirdi. onbeşgün hastanede yattı. en sonunda doktorlar bizim yapacağımız bir şey yok deyip eve gönderdiler üç gün sonrada vefat etti. hatırlarmısınız bilmem 2005 yılında müthiş bir kar yapmıştı. cuma günüydü. işteydim babam aradı. annanen öldü dedi. biz gidiyoruz dedi. peki biz dedim. gelmeyin dedi.
üzüldüm ama hak ta verdim. annaneme son görevimi yapmam gerekirdi. birbirinden kopuk ama çok kalabalık bir aileyiz. hepimiz bir araya geldik mi ; teyzemler, dayımlar, kuzenler, yeğenler mümkün değil o kocaman eve sığamazdık. çok komik bir durum gitmememiz de isabet olmuş. köy yolu kapandı bizimkiler bir hafta rehin kaldı köyde.
annanemle o kadar çok hatıram var ki o kocaman evde. köyde ki evimiz iki bölümden oluşuyor bir eski ev var rahmetli dedem yapmış. annem ile babam evlenmeden bir kaç yıl önce ölmüş onu hiç tanımadım. dört oda bir mutfak ama harika bir evdir. sıcacık, yalın, duvarları kerpiçten, pencerelerin kenarlarında bir insanın oturacağı kadar boşluklar var. saatlerce oturur orada dışarıyı seğrederdim. bir de yeni ev vardı. bildiğiniz soğuk betonarme.
akşam kaçta yatarsam yatayım sabah ezanın da kalkar tertemiz havayı içime çekerdim. sonra hemen aşağı ocağın yanına daha doğrusu annanemin yanına iner annemler kalkana kadar onunla otururdum. bazen de o sessiz sakin havadar yerde tekrar gözlerimi kapar uyurdum. çocuk ken her yıl nerede ise bir ayımı orada geçirirdim. bazen uzar, bazen kısalırdı. bağ'dan üzüm, bahçeden domates salatalık toplardım. sonra tarlaya gider çapa yapardım. hiç unutmam bir seferinde süpürge ekerken öyle bir yanmıştım ki günlerce sırt üstü yatamamıştım.
ama sonra annanemin rahatsızlıkları arttı. yanında yaşayan dayım kasabaya taşınınca yalnız kaldı. evim dedi başka bir şey deme di o evde yaşadı. rahatsızlıkları artınca onu hepimiz sıra ile yanımıza almaya başladık. zorla getiriyorduk onu gelmek istemezdi. gelmemek için her şeyi yapardı. ama bir saatten sonra mecbur kaldı. ve onun evi o boşlukta çürümeye başladı. çalışma hayatına başlayınca benim köye gitme aralıklarımda uzamaya başladı. yıllarca gitmediğim zamanlar oldu. sonra annanemin cenazesinden bir yıl sonra hem annaneme görevimi yerine getirmek hem de evi görmek için gittim.
annaneme veda etmek kolay oldu. çünkü onun ölümüne, ölmeden önce de hazırdım. bekliyorduk bir şey olacağını sezermiş gibi. ama evi görünce o boş, o yalnız, o yıkık halini görünce canım dan can gitti. ihanet etmiş gibi hissettim kendimi. ağladım. haykırarak ağlamak için sessiz göz yaşları döktüm. o evi dedem yapmıştı. inşaat ustasıydı. bizim köyde başka evler de yapmıştı. içinde iyi yada kötü anıları vardı. içinde altı çocuk doğmuş. ama beşi yaşayabilmişti. önce en büyük dayım gitti. sonra bir ufağı okumak için istanbula geldi. annem babamla evlenip istanbula yerleşti. teyzem yakın köylerden birine evlendi. annanemin gözdesi dayım. onu asla bu konuda affetmem. evlendi. elbette her kez evlenecek oda evlendi. bir kaç yıl annanemin yanında yaşadılar. sonra yengemin lafına uydu dayım. kalktı gitti kasabaya yerleşti. dertleri ney di hiç anlamadım. bir sürü tarla, arazi vardı. rahat rahat geçinecek fırsatları vardı. ama bırakıp gittiler. annanemde gitti. ev yalnız kaldı. şimdi kimse ilgilenmiyor. kimse ne haldedir bakmıyor. her gün bir parçası yıkılıyor. bir süre sonra tamamen yok olacak. o zaman tek hatıram annanem ile geçirdiğim zamanlar olacak.
cumartesi gene onu yad ettim. o ellerine, saçlarına kına yakmayı çok severdi. bende çocuk ken her gittiğimde ona kına yaktırırdım. cumartesi günü saçlarıma ve ellerime kına yaktım. gene o hatıralar geldi gözümün önüne. kına kokusu bana annanemi hatırlatır. üzerine modern kıyafetler giyen, ayaklarında marka ayakkabılar olan, parfümüne, saçına başına bir sürü masraf eden, işaret ve başparmağına yüzük takan benim ellerimde ve saçlarımda kına yakılı.
saçlarımı her savurduğumda, ellerim her yüzüme gittiğinde annanemi anıyorum çünkü mis gibi kına kokuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder