Pages

22 Ağustos 2011 Pazartesi

gene saçma sapan bir gece, gene saçma sapan bir zaman yaşadım.
çığlık atasım varken, olaylar daha fazla büyümesin diye sustum, sustumdum içimdekini....
ama nereye kadar gidecek, ne olacak sonu bilmiyorum.
babam artık herşeyi ama herşeyi maddiyata dökmeye başladı. her şeyi para ile ölçmeye, bitip tükenmek bilmez bir şekilde üç kuruşun hesabını yapmaya...
ama farkettim ki hayatımda ki en büyük yalancı oymuş. dün akşam kardeşim arabayı aldı diye yapmadığını bırakmadı. bağrış, çağrış ne ararsanız vardı. en sonunda kardeşim bir daha arabaya binmem, bir yerede gelmem sizinle dedi çıktı gitti odasına....
ayrıca neyi farkettim biliyormusunuz. tüm buraya yazdıklarımdan ve fırtınalı geçen o süreçten sonra babam bizi hiç sevmemiş.
itiraf etmek çok zor olsada evet babam bizi hiç sevmemiş. üç kuruş para için, aptal bir araba için yapmadığını bırakmadı iki haftadır. en çok'ta ne zoruma gitti biliyormusunuz.
ben sizin gibi kötü evlatları hak edecek ne yaptım dedi.
bir kez daha öldürdü beni, bir kez daha allah belanı versin deyip çıkmak istedim o evden, bir kez daha bana kendimden nefret ettirdi.
biz ne yaptık ona, hiç bir şey. hayatımız boyunca otur dedi oturduk. kalk dedi kalktık. git dedi gittik. peki sonuç. adına tek leke, tek laf getirtmediğimiz adam üç kuruş para için bizi kötü evlat yaptı.
dün gece sırf kavga büyümesin diye sustum. içimde bir süredir bastırmaya çalıştığım isyan yerinden çıkmak için kıvranıyor.
daha ne kadar aynı sözleri duyup susacağım bilmiyorum. daha ne kadar kendimden vazgeçip onun söylediklerini kabul edeceğim bilmiyorum.
her şeyi burnumuzdan getirmeyi o kadar iyi beceriyor ki....
hayattan zevk almayan aptal mahlukatlara döndük, ne için nasıl yaşadığımızı bile unuttuk.
her dakika kendine duyulan saygı ve sevgiyi öldürdüğünün farkında bile değil. belkide farkında bu yüzden bağrına çağrına konuşmayı seçiyor. azarlayarak saygı kazanacağını düşünüyor.
insan babasının ölmesini istermi, ben istiyorum. işte beni bu hale getirdi.
her geçen gün onu daha fazla siliyorum içimden.
ve keşke diyorum şuraya yazabildiklerimi onada söyleyebilseydim.
ama beni o kadar sindirmiş ki bunu bile yapacak cesaretim yok......

21 Ağustos 2011 Pazar

hani eskiden bayram dendimi alışveriş üzerine alışveriş yapılırdı. cicili bicili kıyafetler alınırdı. artık büyüdük desek bile bayram oldumu illa üzerimizdekilerin yeni olması gerektiği düşüncesi beynimize yıllarca işlenmiş gibi her giydiğimiz yeni olmasa bile mutlaka yeni bir şeyler alırız. en azından ben öyleyim.
ama son bir kaç yıldır sürekli yollarda geçirdiğim için bayramı neden bilmem kendime yeni bir şeyler almıyorum.
arabayı aldığımızdan bu yana nerede ise her bayram geziyoruz. önce konyaya, sonra ürgübe, sonra kırklareline ve bu bayramda izmire gidiyorum. tabii son dakika bir aksilik olmaz ise, o yüzden yeni kıyafete pek ihtiyacım yok.
bir kaç tişört, bir kaç eşofman ve pantolon bütün bayramo rahat rahat geçirmeme yeterde artar bile. ürgübe giderken üç kat kıyafet götürmüştüm. konyaya giderken sanırım dört kattı bu sefer gene 3-4 kat bir şey götüreceğim bütün hafta bana yetecek.
ha izmire neden mi gidiyoruz. biraz ısım akraba ziyareti, biraz tarihi turistik gezi, biraz yer görme takıntısı ama en çok babam yüzünden. adam evde oturamıyor ve nereye giderse bizide peşinden götürüyor. iyi oluyormu evet iyi oluyor ama genede biraz hızlı geçtiğinden başım dönüyor ve yorucu oluyor. eve kendimi attım mı oh be diyorum...

17 Ağustos 2011 Çarşamba

ÖLÜMSÜZLERE



şehiler ölmezmiş.... yazanın eline, okuyanın diline sağlık.


bir arkadaşım facebook'una bir söz yazmış.

toprak ölülerimizi gömdüğümüz için güzel kokar demiş.

yarın o toprak bizim için bir kez daha buram buram kokacak, bir kez daha anaların göz yaşı ile ıslanacak, çünkü bir kez daha şehit kanı ile yıkandı.

akan kanınızın her damlasına, ananızın gözünden dökülen her damlaya can feda....

16 Ağustos 2011 Salı

size bir tavsiye

sevdiniz bir erkek arkadaşınız var. normal arkadaşınız ama, kanki yada ne ad verirseniz
onunla ilgili size verebileceğim en iyi tavsiye hayatına bir kadını soktuğunda arkadaşlığınızın devam etmesini istiyorsanız o kadın ilede arkadaş olmak zorundasınız, ister isyetin ister ismeyin arkadaşınız için buna katlanmak zorundasınız.
14 yıllık arkadaşım zamanında ailesinden önce benimle tanıştırdı eşini. onunla arkadaş olarak güvenini kazandım. sözlerinde, nişanlarında, düğünlerinde yanlarında oldum. hala arkadaşım ile sık sık görüşmemize ve eşi ile işlerim dolayısı ile sık sık görüşememe rağmen bana olan güvenini hiç bir zaman boşa çıkarmadım. hiç bir zaman ben ve arkadaşımın arasında bir şeyler olabileceğini düşünmedi. öyle bir şey olmasınıda istemedim zaten hiç bir zaman....
nerden çıktı bu derseniz. bir süre sonra aramıza işimiz dolayısı ile bir başka kız arkadaşımız katıldı. güzel, ilgi çekici bir kızdı. arkadaşım ve o kız baya bir samimiydi ama günahlarını almam aralarında bir şey oldumu olmadımı bilmem.
hep bir grup arkadaş olmamıza rağmen, zamanında eşi görüşmeleri olmasına rağmen neden bilmem arkadaşımın eşi bir süre sonra kızı kıskanmaya başladı. arkasından inanılmaz olaylar gerçekleşti. ve etkileri hala sürüyor, hala ara ara o kız yüzünden kavga ediyorlar.
benim hep arkadaşımla bir çizgim vardı ne kadar samimi olsamda ötesine geçmediğim bir çizgim ama diğer taraftan arkadaşım ve kız arasında böyle bir çizgi olmadı. fazla samimi, fazla iç içe, herşeyden fazla fazla oldu.
kız istemedende kötü kadın durumuna düştü.
söylemeye çalıştığım şey şu bir erkek ve bir kadın arkadaş olabilirler, hatta çok samimi olabilirlar ama ne olursa olsun onunla arkadaş kalmak istiyorsanız sevgilisi yada eşiylede arkadaş olmalısınız ve ne kadar samimide olsanız sınırlarınız olmalı. samimiyetinizi bir derecede tutmayı bilmelisiniz. sizinle eskisi gibi zaman geçirmediğinde kızmak yerine anlayış göstermeli, beraber zaman geçireceğinizde eşinide buna dahil etmelisiniz.
neler oldu ya da olmadı bilmiyorum. ben ikisinin arasında bir şey olmadığını umut etmek istiyorum. umarımda olmamıştır. her ikisinide severim ve üzülmelerini istemem. çünkü böyle bir durum sivimsiz olması bir yana diğer taraftanda olmayacak olaylara gebedir.
cumartesi alışverişe çıktım diye yazmıştım bir önceki yazımda size....
ikea'daydım. bizim orada bir praktiker bir ikea var dekorasyona yönelik, ikea daha büyük olduğundan orayı tercih ettim.
gezdim, dolaştım, alacaklarımı aldım kasaya geldim. inanılmaz bir manzara ile karşılaştım. 15-16 tane vezne var ve hepsinin önünde en az 5 er kişi ben beklerken yan veznede bir adam sadece bir kaç kaba ve bir kaç çiçeğe 600 küsür lira ödeyince aklıma şu geldi.
bizler, en azından bir kısmımız evimiz dekoru için gerçekten fena paralar harcıyoruz. düşünün bir kere....
bende parça parça bu harcama kervanına katıldığımdan sonuçta nereye ne harcadığım çıkacak ortaya sonunda.
ama parasızlık benim şu dekor işi bir sene gibi bir süreye yayılmış durumda bu arada sadece parasızlıkta değil kararsızlıkta var işin içinde....

15 Ağustos 2011 Pazartesi

dekor çalışmalarına devam

bütçe konusunda annem ile ortak olduğumuzdan beri ufak ufak bir şeyler almaya başladım.
cumartesi gidip kendime daha doğrusu odama ayaklı ufak ayna aldım. masamın üzerinde aynam var ama uzak kalıyor ve gerektiğinde makyaj yapmak zor oluyordu. ayrıca gece kitap okuma huyum olduğundan baş ucuma lamba aldım.
halen daha çok ama çok uzun bir yolum var ama şimdilik bu kadarını yapabildim.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

sinema ve internet

son dönem sinema sektörü hem bizde hem dünyada garip bir hal aldı.
filmleri yapmak için büyük paralar harcanırken güvenlikleri göz ardı ediliyor.
son dönemin bir çok büyük yapımı bana göre el altından internet piyasasına dağıtılıyor, filmler gösterime çıkar çıkmaz net'ede düşüyor maalesef, hatta bazen daha film gösterime girmeden izleme olanağına sahip oluyoruz.
bu durum ile bugün bir kez daha karşılaştım. maymunlar cehennemi başlangıç daha geçen hafta gösterime girmiş olmasına rağmen ve üzerinden sadece bir hafta geçmesine rağmen net'e düşmüş.
son dönem yapımlarından kaptan america, harry potter ölüm yadigarları hatta natalie protman'ın daha gösterime girmeyen filmi ekselansları bile net'e düştü.
peki bu durumda kim zarar ediyor sorusu geliyor aklımıza. yapımcı firmalar bu konuyu umursamadıklarına göre sanırım zarara giren izleyiciler oluyor. çünkü gittikleri film için verdikleri para çöpe gidiyor.
ben son dönemde gitmek istediğim pek çok filmi daha haftası dolmadan nette bulduğum için sinema yerine evimin komforunda izliyorum.
evet büyük ekranı ve aynı ses sistemini bulamazsam bile bana yetiyor.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Taj Mahal Indien,



ve işte aşkın dünyada ki en büyük sembolü...
Tac Mahal, Babür İmparatorluğu'nun 6. hükümdarı Şah Cihan (Şah-ı Cihan:Dünyanın Şahı) (1593-1666) tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan'ın Agra şehrinde, Jumna (Yamuna) Nehri'nin kıyısında yaptırılmıştır. (Babür Şah'ın Hindistan da kurduğu Türk İmparatorluğu, Hindistan'da 332 yıl (1526-1858) egemen oldu.)
Bir isyanı bastırmak için ordularıyla Burhanpur'a giden Şah Cihan'a, dokuz aylık hamile olmasına rağmen her zamanki gibi eşi Mümtaz Mahal (Ercümend Banu Begüm) de eşlik etmişti. Mümtaz Mahal, 14. çocuklarını doğururken öldü.(1631)Şah Cihan, eşinin ölümünden sonra 2 yıl yas tuttu. Artık devlet işlerine ilgisini kaybeden hükümdar, teselliyi sanat ve mimaride buldu. Eşinin ölümünün ertesi yılı 1632'de Tac Mahal'in temeli atıldı.[1]

The Last Samurai- Red Warrior



bu filmi daha vizyona çıkmadan 6 ay önce cd'den izlemiştim. vizyona çıktığında gidip sinemada izledim daha sonrada defalarca izledim. dün can sıkıntısından oturdum tekrar cd'den izledim. deliyim ne yaparsınız işte....
bazı filmler bende tutkudur. son samurayda öyle ama bu filme aşkım tıpkı yukarıda yayınlanan parça gibi müthiş hans zimmer yapıtlarından dolayı. daha öncede söylemiştim büyük bir beğeni ile dinlerim yapıtlarını...
ha bu arada bu filmdeki o mistik havayı ve son derece yakışıklı bir tom cruise'de yabana atmamak lazım.
ve bence içinde seks olmayan en seksi sahneye'de sahip hani şu taka'nın nate'e zırh giydirdiği sahne gerçekten müthiş.....
ama size tavsiye bu parçayı dinlerken gözlerinizi kapatın ve içinizde hissederek dinleyin.

Secret Garden - Nocturne




nerden çıktı bu demeyin sakın. acayip gribim, işteyim ve şu anda evde yatağımda bu şarkıyı dinlerken uyumayı çok ama çok isterdim.

5 Ağustos 2011 Cuma

neden en çok canımızı yakanı en kolay affederiz.
en çok canımızı annemiz, babamız ya da kardeşlerimiz yakar ama biz ne olursa olsun onları affederiz.
benle alakalı bir olaydan yola çıkmadım bu sefer okuyucularım meraklanmasın bu sefer ki olayın benle bir alakası yok çünkü ben dışarıdan affetmiş gibi gözüksemde içimden asla affetmem.
bir hafta kadar önce bir arkadaşımın canı en çok sevdiklerinden biri olan kardeşi tarafından yakıldı. inanılmaz hakaretler, inanılmaz sözler işitti. ağlamaktan göz pınarları kurudu desem yeridir. ama....
bu sabah facebook'ta birbirlerine yazdıklarını gördüm. affetmiş, unutmamış ama affetmiştir diye düşündüm. belki de unutmuştur.
ben unutmazdım. belki affederdim. ama asla unutmazdım. mesela babamı asla affetmedim ama o bunu asla bilmeyecek. annemi çoğu zaman affederim çünkü duvarlarını yıkamadığını bilirim. ama söz konusu olan kardeşlerim bile olsa affetsem bile asla unutmam yıllarca içimde saklar canımı acıttıkları o anları asla unutmam, unutamam. başıma hiç gelmedi belki bundan bilmiyorum. çok şey yaşadık kavgalarımızda oldu olmadı değil ama en fazla bir gün küs kalırız ve kavga ederken asla birbirimize pişman olacağımız hakaretler, küfürler ya da sözler söylemeyiz.
ama bazen o küçük kavgalarda bile incinirim yada incitirim ama asla unutmam.
bir kere bile olsun bırak küfüretmeyi seslerini bile yükseltmediler, kırmadılar, dökmediler bilirler beni içime yara yaptığımı, üzerimdeki yükü.
belki bu yüzden anlamıyorum. söylenen onca sözden sonra bu kadar dolay affetmeyi.

4 Ağustos 2011 Perşembe

teşekkürler

buradan türk anime'ye çok ama çok teşekkür ederim.
kendileri harika bir site olmalarının yanısına benim gibi klasikleşmiş bazı animelere meraklı biri için sonradan bulunan ama kaybedilmek istenmeyen bir site oldular.
sihirli şovalyeler gibi benim için çok ama çok önemli bir animeyi yayınlayarak harika bir iş çıkardılar. özellikle son bölümlerini daha önce netten bulup izleyemeyen ben için harika bir olay oldu.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

YETER

gene siyasete dalacağım tepe taklak. çünkü anlamıyorum. olanları kafam almıyor, ne yapılmak isteniyor onuda anlamıyorum.
ordu parçalanıyor. her noktasına inanılmaz darbeler indiriliyor. her noktası haklı veya haksız suçlamalar ile karşı karşıya geliniyor.
son 10 günde neler olduğunu farkettinizmi. 10 veya 15 gün önce 13 can gitti. arkasından kesilmeyen saldırılarla bir o kadar daha gitti. iki gün önce 3 can ve bir anda askeri kademenin üst noktası hiç beklenmeyen bir suçlama ile karşı karşıya gelip istifa ettirildi.
gündem bir anda değişti. şehitler dökülen kan unutuldu.
kandırılıyoruz. manupule ediliyoruz. düşüncemiz hükümet ve yayın kuruluşları tarafından başka bir noktaya odaklanıyor. unutuyoruz...
hal böyle oluncada başkanın adamları diye bir film vardı, de niro'nun sanırım, amerikan başkanının kıçını kurtarmak için olmayan bir savaş yaratarak halkı kandırmışlardı. bizim ki de o hesap
biz kürt açılımı diye çığırtkanlık yaptık ettiğimiz lafları geri alamayız diye düşünüp manupule ediliyor gerçekler.
bir zamanlar ordusu ile gurur duyan bu halk şimdi ordunun baş düşmanı oldu. gerçekten yapıldımı yapılmadımı bu şerefsizlikler bilmiyorum. yapıldıysada cezalarını hakediyorlar ama bunun bedelini bize ödetmeye hakları yok .
bizim içimizdeki ordu, asker sevgisi öldürülüyor. bu sabah hatta dünden bu yana yaş'ın fotoğrafları var gazetede başbakanın tek başına başında oturduğu o fotoğraflar....
zaten anlamadığım bir şey var. o toplantıya neden başbakan katılıyor hatta yönetiyor. bu ülkenin baş komutanı cumhurbaşkanı değilmi hal böyleyken onun orada yer alması gerekmezmi. sorular sorular daha fazla....
kendi yaptıkları çalma, çırpmayı göz ardı eden zihniyet ordunun içindeki çalma, çırpmayı engellemek için başına geçti. çünkü bu ülkede onların karşısına dikilme cesaretini gösteren oluşum orduydu. dışarıdan deviremeyeceklerini bildiklerinden içinden yıktılar. oda yetmedi kendi adamlarını getirdi. madem bu kadar ileri gidecektiniz madem kendi dediğimiz olsun diyecektiniz.
madem teröristlerin ekmeğine yağ sürecektiniz. orduya lav edin gitsin.
onları yerlerde sürümek yerine yok edin ki ben ülkem tehlike altında olduğu zamanlar aklımda milyonlarca soru ile kalmak yerine direk ben vatanımı kendim korurum diyebileyim. acabalarım olmasın, benim yerime bir asker değil ben öleyim. kimseyi bu vatanı korumak için zorunlu tutmayayım ben kendi vatanımı kendim savunayım.
bu vatan için öleyim. ama benim atalarım olan osmanlılardan gelen, atatürk'ün bir çok büyük şahsiyetle birlikte yücelttiği orduma dokunmayın.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

El-Hamra Sarayı'nın Mimarisi



farkettim ki size gitmek görmek istediğim yerleri gösteriyorum. el hamra sarayıda bunlardan biri. endülüs emevi mimarisinin bize en büyük hediyesi. ne zaman el hamra ile ilgili bir şey görsem kafamda hep o dönemi canlandırmaya uğraşırdım. orada yaşayan insanları ve sarayın ihtişamını..
sonra philippa gregory'nin mahkum prenses kitabını okudum. kral henry'nin ilk eşi ispanyol kraliçe kahtrine'nin çocukluğunun bir kısmı burada geçmiş ve kathrine el hamra'yı o kadar güzel anlaşmışki (yazarın sözleri ile dile gelerek) şimdi ne zaman o kitabı okusam yada el hamra'yı görsem aklıma hemen yemyeşil rengarenk bahçeler, etrafta uçuşan ipekler,tüller. havada hem çiçek hem baharat kokusu gelir. cıvıl cıvıl kuş seslerini ve el hamra'nın çeşmelerinide unutmamak lazım....