Pages

29 Ekim 2011 Cumartesi

SESSİZLİK

bu gün 29 ekim etrafta kocaman bir sessizlik.
ne bir siren sesi, ne bir hareket bom boş bir hiçlik.
tarihimizde ilk defa cumhuriyet bayramını kutlamıyoruz.
bu vatan için can verenleri anacağımız büyük coşku duyacağımız bu günü kutlamıyoruz.
van'da ki elim depremden sonra olmaz dediler.
sorarım size hangi ülke, hangi devlet lideri ne yaşarsa yaşarın ülkesinin kurtuluş gününü kutlamaz...
biz kutlamıyoruz. ama yinede
CUMHURİYETİMİZ kutlu olsun.
asın bayraklarınızı evinize kutlayın CUMHURİYETİMİZİ.
ve unutmayın ki şehitlerimiz bu toprak için can verdiler. bize bu günü kutlamak için kendilerini feda ettiler öyleyse kutlayın CUMHURİYETİMİZİ...

24 Ekim 2011 Pazartesi

ne bayram kaldı bizde ne seyran

karanlık günler yaşıyoruz. acı günler. önce canlarımız gitti. şimdiden can ve cananlarımız.
iki hafta içinde yandık, bittik, kül olduk.
şehitlerimize akıttığımız göz yaşı daha dinmeden. van'daki kardeşlerimiz için akıttık yaşlarımızı...
yaşamayan bilmez o çığlıkları, haberleri ilk açtığımdan ekranda bir kadın vardı 20'li yaşlarda. yere çökmüş annem diye çığlıklar atıyordu. kardeşim öldü diye sözler dudaklarından dökülen genç bir adam sedyede taşınıyordu.
gene kızdırdık seni galiba allahım. gene üzdük. gene kötü sözler kullandık. gene isyan ettik. şükretmedik. ceza'mı verdiğin, sınavmı bilmiyorum ama önümüz iki güzel bayram'ken ne bayramamız kaldı ne seyranımız.
yaralılara geçmiş olsun. ölenlere allah rahmet eylesin.
haaa tüm bunları yazarken kendi utancımıda sizinle paylaşayım. tüm bunlar olurken ben malum önümüz bayram , bayram alışverişindeydim. alışveriş merkezlerinde oradan oraya sürtüyordum. bunun dışındada kendi dertlerime düşmüş çıkış yolları bulmak adına tehditler savuruyordum. yaparım ederim diyordum. eve geldim. kitap okudum, dizi izledim ve ancak olanları akşam 18:30'da haberlerle ilgili alt yazılar geçerken farkettim.
sonra düşündüm. bende insanım diye ama farkettim ki değilmişim be
geçen hafta gece'nin bir yarısı canlarımız toprağa düşerken uyuyorduk. dün deprem olurken kendi keyfimize bakıyorduk. gözden ırak olan gönülden de ırak olurya, başımıza gelmeden bilmiyoruz. en fazla bir kaç haber izleyip vah vah diyoruz.
ama lütfen sadece vah vah demekle kalmayın yardım gerek....

19 Ekim 2011 Çarşamba

kan'la sulandı vatan toğrağı
düşen her bir beden feda edildi uğruna
canların canını aldı
her bir kurşun vatan uğruna
şehit verdik biz onları
adına vatan dediğimiz bir avuç toprağa

atamın dediği gibi
şerefsiz olup toprağın üstünden olmaktansa
şerefimizle toprağın altında yatarız

14 Ekim 2011 Cuma

esen'e

bu gün bloğuna yazdığın acının aradan geçen onca zamandan sonra bile ne kadar taze olduğu hala kanadığı ve küçücük biz sızı olarak bile kanamaya devam edeceğini biliyorum.
sen o satırları yazarken bende kendi acımı hatırladım. hayatta ölmesin diye dua ettiğim tek kişiyi hatırladım. sultanahmet camii'inde onun için dua ederken gözümden akan göz yaşlarını hatırladım.
ben belkide ilk defa onun için içten gelen bir duygu ile dua ettim.
yorum kısmına yazacaktım bunu ama farkettim ki yazmak istediklerim çok uzunmuş.
işyerimde tanıştığım biriydi. hem müşterim hem dostum hem arkadaşımdı. öyle çok sıkıfıkı değildik. ama konuşur, şakalaşır, gülerdik. yeni evini bile gidip görmüştüm. kendi dekore etmişti. yatak odasının tavanına kocaman bir pencere yapmış. araba sileceklerine özel bir motor ekleyip onu düğmeye basıp sildiriyordu. gece süper oluyor diyordu.
bazen sık sık görüşür, bazen uzun aralar görüşemezdik.
kaza geçirdiğini söylediklerinde inanamadım. o ki hızlı araba kullanır, hızlı motorsiklet sürerdi. ama ecel onu bir başkasının arabasında yakaladı. hemde arka koltukta. başını vurmuş. en yakın hastaneye kaldırılmış. doktorlar basit bir röntgen çekip bir şeyi yok diye göndermişler. iki gün sonra beyin kanamasından yığılıp kalmış. bana kaza geçirdi haberi geldiğinde inanamadım. hikayeyi öğrendiğimde ise hiç inanamadım. hastaneye gidip onu görme cesaretini kendimde bulamadım. gerek ilaçlar gerek fiziksel durumu yüzünden tanınmayacak hale gelmiş. ayaklarım gitmedi. ailesine gittim geçmiş olsun demek için. annesi ile konuştum. kardeşi ile konuştum.
ama hastaneye gidip yanında olamadım. ona veda edemedim. buna cesaret edemedim. onu son hali ile hatırlamak istedim.
hayatımda ilk defa içten dua ettiğim sultanahmet camii'nde ben ona veda ettim. öldüğü haberi geldiğinde cenazesine gidemedim.
çünkü o benim için hiç ölmedi. ailesi cenazenin ardından evlerini sattılar. başka bir yere taşındılar. arada kardeşi ile görüşüyoruz. onlara baş sağlığı bile dilemedim. çünkü bunu yaparsam öldüğünü kabul etmiş olacağım. onu hep ailesi ile uzakta yaşıyor diye düşünüyorum. bu benim kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor.
ama keşke onun gibi yaşayabilseydim dediğim o kadar çok ana sahibim ki. o harika biriydi. hayatının her gününü, her saatini istediği gibi yaşadı. yedi, içti, sevişti. sevabı ile günahı ile yaşadı. hayatının her anını zevk alarak yaşadı. o kötü çocuktu. ama muhteşem derecede iyi idi.
hiç unutmam bir gün beraber yürürken bana bak muhitimize geldik, seni benimle görürlerse adın çıkar demişti. o günde aynı şeyi düşünmüştüm. bu günde aynısını düşünüyorum.
varsın seninle adım çıksın....yakışıklı

12 Ekim 2011 Çarşamba

hayatınızın sigortası maalesef ki yok.
allah ile bir anlaşma yapıp kendinizi kayırmasını taleb edemiyorsunuz. sadece ona dua ediyor ve korumasını istiyorsunuz. inancınıza sarılıp bir ayrıcalık umuyorsunuz.
neyse bu konulara dalmayayım.
hayatımın sigortasını ssk'ya bıraktım. hastalıklar ona emanet ne kadar emanetse artık. baya bir karışık bu ssk yada sgk olayı bu aralar. emeklilik ise tam bir hayal modunda....
evimi sigortalattım. hani demiştimya daha önce ilk defa bana ait olduğunu hissettiğim her gün yeni bir şeyler katmak için uğraştığım bir yer.
sadece 300-400 lira bir para vererek evimi, eşyalarımı her türlü olaya karşı sigortalattım.
şimdi içim rahat, hırsızlık en büyük takıntımdı. çünkü bahçe katında oturuyorum ve her ne kadar her pencere ve kapıda demir korkuluklar olsada bu açılamayacakları anlamına gelmiyor maalesef. ayrıca bodrum katında oturduğumdan su baskını riskide vardı. şimdi bunların hiç birini düşünmüyorum. ödeyeceğim az miktar bir para ile bunların hepsini güvence altına aldım.
içim oldukça rahat kişisel eşyalarımıza varana kadar her şeyi sigortaladık.
bu yazıyı yazarken şimdi düşünüyorumda. 15 yıldan uzun süredir sigortalığım, doldurmam gereken gün sayısını doldurdum. ama değişen kanunlar ve insanların sgk'nın sağladıklarını yalnış amaçlar ile kullanması sonucu 90'lı yıllardaki kanun ile 36 yaşında emekli olmam gerekirken şimdi en az 50'yi beklemek zorundayım. sanırım bunada yıl başından sonra bir çözüm bulacağım özel sigorta'ya bir teğet geçiş yapabilirim gibime geliyor. bakalım hayırlısı....

9 Ekim 2011 Pazar

insan nasıl öldürülür.
yada en kötü ölüm şekli hangisidir.
tabanca ile vurulmak, bıçaklanmak, dövülmek, intahar etmenin her şekli...
hiç biri değil.
en kötü ölüm şekli bir sözle veya bir davranış ile öldürülmektir.
çünkü siz nefes alırken, bedeniniz yaşarken, ruhunuz ölür ve hayatınız boyunca bununla yaşamak zorunda kalırsınız...
işte o zaman yaşadığınıza lanet edersiniz.

1 Ekim 2011 Cumartesi

boşa yaşamak

dışlanmak mı? dışlamak mı yaşadığım bilmiyorum.
kendimi uzaklaştırdığımdan beri farkına vardığım bazı durumlardan biri bu....
size daha önce çok yakın bir arkadaşımla olan kavgamı yazmıştım.
kendimi haklı çıkarmak değil amacım ama insanların ne kadar riyakar oldukları ortaya çıkıyor böyle zamanlarda.
ben o arkadaşım ile konuşmadığım 5-6 ay belki daha uzun süren bir süreçte beraber çalıştığımız diğer arkadaşımız ile ne yaparsam nereye gidersem hep çağırmasını istedim onu ki üzülmesin benle konuşmasa bile dışlandığını hissetmesin diye...
ama tüm o sürecin ardından her şey değişti. bir daha eskisi gibi asla olamadık, olmayacağızda.
kırılan kırıldı ve kırıkları birleştirmek mümkün değil.
ama özellikle şehir dışında bulunan şubemize geldiğim günden beri farkettim ki hayatından ya da hayatlarından fazlaca çıkmışım.
iyi mi oldu kötümü bilmiyorum. ama insan kendi yaptıklarından sonra böyle bir durumla karşılaşında bozuluyor ki ben ona kızgın olmama rağmen, konuşmasamda sırtımı dönmedim asla..
dün gece kuaföre gittim. yolda onlarla karşılaştım. beraberce caddeye çıkmış dolaşıyorlardı. tamam belki ben gelemezdim. zaten işim vardı. amaç o değildi zaten nezaketen bile olsa önceden bir planımız varsa sorulur edilirdi. ama oda yok artık.
bazen düşünüyorum da insanlara iyi olduğunuz sürece isteklerini yerine getirdiğiniz sürece iyisiniz, dostsunuz arkadaşsınız gerisi yok kocaman bir boşluk.