31 Temmuz 2010 Cumartesi
bir garip yazı
uyandıklarından itibaren yaptıkları herşeyin mükemmel olması için uğraşıyorlar.
az önce the raven gırl's adlı bir film seğrettim. ilginç bir yapımdı. raven adı verilen geleneksel bir çorbanın yapımını öğrenmek isteyen amerikalı bir kızın hikayesi.
ama burada benim için ilginç olan şey bir çorba yaparken bile bunu saygı ve sevgi ile birleştirip mükemmel olması için uğraş vermeleri.
çorba için kullanılan ifade anlatılmak istenen şey ilginçti. doğanın ürünlerinin bir arada sunulmasıydı çorba.
üstelik önemli olan sadece yapmak ta değil bunu sunmakta önemli. ifade aynen şuydu.
sunum yaptığın kişi ne olursa olsun misafirindir. ve sunduğun şeye kendinden bir şeyler katman gerekir. bu misafirine olan sevgini ve saygını gösterir.
hani bizde yaptığın yemeğe mutlaka elin değecek tadı tuzu oradan gelir denirya. onlarda da içine sevgini katmazsan kendinden bir şey katmazsan yemeğin tadı tuzu olmuyormuş.
çok merak ediyorum. günümüz dünyasında hala böyle saygı ve sevgi ile yoğurduğumuz mükemmel olması için uğraş verdiğimiz bir şeyler kaldımı.
almanyada bir fabrikaya gidin öyle sistematik öyle dakik çalışırlar ki zannedersiniz makineler çalışıyor
bende düşündüm bende makineler gibi olmuşum çalışma açısından değil ama yaşam şekli açısından
bir günde sabahtan akşama kadar neler yapıyorum envanterini döktüm
7:20 kalkış
7:45 evden çıkış
8:20 işyerine varış
9:00 kahvaltı
9.20 internette sörf fan sitesine girmek gazete okumak son çıkan kitaplara bakmak izlediğim blogları okumak
10:00 iş vakti
12:30 öğlen yemeği
13:00 iş
19:00 eve gitmek için iş yerinden çıkmak
19:30 eve varma
19:45 akşam yemeği
20:00 kitap okuma ve tv izleme arasında geçen gece seansı
24:00 yatış
ortalama haftanın 5 günü yaptığım tek düze bilindik hareketler bunlar 5 dakika önce yada 5 dakika sonra ama muhakkak yapılanlar
farkettim ki acayip sıkıcı ama sorumluluklar söz konusu oluncada yapacak bir şey yok
30 Temmuz 2010 Cuma
vazgeçmektir doğru olan
vezgeçmek canınızı beter yakar
sanki bedeninizden bir parça kopar
aslında farketmemişizdir
inişler ve çıkışlar canımızı daha fazla yakmış
acıyı anlık yaşanan mutlulukların arkasına saklamışız
yanan canımızı yok saymışız
bazen güvercinin elinizden gitmesine izin vermek iyidir
özgürlüğünü vermek onu özgür kılmak kendimizi özgür kılmak demektir
evet canınız acıyacak
ama acı her gün biraz daha azalacak
ve bir gün bakmışsınız yok kocaman bir bitmişlik
KADIN KOKUSU
bileniniz bilir bilmeyeniniz için önce bu muhteşem yapıttan biraz özet geçelim.
Tür : Dram Yönetmen : Martin Brest Senaryo : Bo Goldman , Giovanni Arpino (Kitap) Görüntü Yönetmeni : Donald E. Thorin Müzik : Thomas Newman Yapım : 1992, ABD , 157 dk.
Oyuncular Al Pacino (Albay Frank Slade) , Chris O'Donnell (Charlie Simms) , James Rebhorn (Mr. Trask) , Gabrielle Anwar (Donna) , Philip Seymour Hoffman (George Willis, Jr.)
Bir kolej öğrencisi olan Charlie, paraya ihtiyacı olduğundan kör bir adama, bir nevi "bebek bakıcılığı" yapmaya razı olur ama iş, umduğu kadar basit olmayacaktır. Çünkü Emekli Albay Frank Slate'in haftasonu için çok özel bir planı vardır.Bu plana yolculuk, kadınlar, iyi bir yemek, birinci kalite şarap, tango, limuzin ve ne yazık ki, bir de 45'lik dahildir. İşin kötüsü, bunları yaparken Charlie'yi yanından ayırmaya da hiç niyeti yoktur.Al Pacino'nun unutulmaz bir karakter çizdiği film, aslında 1974 yapımı İtalyan Profumo di Donna'nın yeniden çekimi. Yine de, bir çoklarına göre orijinalini aratmayacak derecede iyi. Tango sahnesine dikkat.
şimdi nereden çıktı kadın kokusu diyeceksiniz. efendim daha önce defalarca izlememe rağmen uzun zamandır izlemek istiyordum. dün gece bu şerefe nail oldum. gerçekten özlemişim hatta kafamda o kadar yer etmiş ki çok uzun zamandır seğretmemiş olmama rağmen sahneleri unutmamışım.
al pacino kör adamı oynamak için altı ay eğitim almış. bütün film çekimleri esnasında tek bir noktaya bakmaya zorlamış kendini bunun sonucunda gözlerinde problem olmuş ve gözlük takmış ama sonuç bir oscar.
yukarıda özetini okudunuz zaten ama birde ben kendi düşüncelerimi yazayım dedim. kadın kokusu körlüğünün ezikliğini huysuzluğunun arkasına saklayan bir adamın hikayesi öyle bir adam ki körlüğünü kabul etmekle o körlük tarafından eziklik duyma duygusu arasında sıkışmış ölümünü en ince ayrıntısına kadar planlamış bir adamın albay frank slade'in hikayesi ve bu adamın bir kolej öğrencisi ile başından geçen olayları anlatıyor.
kolej öğrencisi deyip geçmeyin. doğruluk ve ihanet arasında sıkışmış bir çocuk tüm bunlar olurken de para için aksimi aksi bir emekli askerle uğraşmak zorunda kalan charlie sımms.
başta birbirleri ile anlaşamasalar bile zamanla her ikiside birbirlerini tanımaya sevmeye değer vermeye başlıyorlar.
filmin tamamı çok güzel bir anlatım içermesine rağmen unutulmaz tango sahnesi ile muhteşem bir sunum haline getirilmiş. kör bir adamın muhteşem tangosu. bazı sahneleri yıllar geçsede unutamazsınız buda öyle bir sahne. izlemeyenlere tavsiye ederim. muhteşem bir müzik, muhteşem bir çift ve muhteşem figürler. dün akşam filmi seğrettiğimden beri sahne gözümün önünden hiç gitmedi. müzik hala kulaklarımda hala al pacino ve gabrielle anwar'ı tango yaparken görüyorum.
filme adını veren kadın kokusu nereden geliyor derseniz. frank slade kadınların tanrının en büyük mucizesi olduğuna onlarsız bir yaşamın olamayacağına inanan bir adam. bir kadının saçlarının kokusunu hissedebilmek adına o kadının yanında yatmak için her şeyi yapabilecek bir adam ve körlüğü ile sanırım tek barışık olduğu nokta kadınların kokusu. kadınların kokusundan sesinden onların tipini, yaşını, fiziksel görüntüsünü tahmin ediyor ve en önemlisi her kadının bilindik kullandığı parfüm yada sabunların yanında onun kendisine has kadınsı kokusunu tahlil edebiliyor.
sonuç genç bir adama muhteşem bir hayat dersi verirken o genç adam da karşısındakine hayatın yaşanmak için ne kadar güzel olduğunu anlatıyor.
işte ben dün gece böyle muhteşem bir yapımı ve böyle muhteşem bir oyunculuğu seğrettim.
sanırım ileriki yıllarda da seğretmekten keyif alacağım muhteşem bir film olarak hayatımın bir parçası olmaya devam edecek.
29 Temmuz 2010 Perşembe
kredi kartımdan nefret ediyorum
dört sinemaya çift kişi gidiş bileti
mısır cipsi kola su ve ıvır zıvır
akabinde yapılan yemek ve çay kahve faslı
eee illaki sinemalar alışveriş merkezlerinde olunca kendini tutamayıp onu bunu alma dürtüsü
sayesinde bu ay tam bir çöküşle yüzyüzeyim
battığımın resmidir
tamam itiraf ediyorum kredi kartımı seviyorum ama durum böyle olunca fena bozuluyorum.
ekonomi planı
dört yeni kitap alımı gelecek aya ertelendi
can atilla nın yeni cd ci altın çağ'ın alımınıda gelecek aya erteliyorum
kesinlike D&R'nın 50 mt yanına bile yaklaşılmayacak
sokağa çıkmak yasak
alışveriş merkezlerine gitmek yasak
neden kadınlar hep tehlikeli olana çekilir?
cevap sanırım tehlikeli olan bizi cezbediyor.
efendim uzun zamandır vampir filmleri manyağı olan bendeniz inat ederek kocaman bir izleyicisi kitlesi olduğunu bildiğim true blood (doğru kan ) dizisini izlemiyordum.
neden inat ediyordum derseniz yanıt yok itici geldi herhalde malum fazla küfür fazla seks
ama bir kaç hafta önce ani bir can sıkıntısı krizi ile izlemeye başladım.
amanin diyom başka bir şey demiyom.
fena bir diziymiş konu ilginç ve güzel
karakterle her ne kadar sokie rolünde anna'yı beğenmesemde fena değil.
hele bir de bir eric northman aldı bir viking var ki bileniniz bilir
yakıyor eziyor geçiyor
alexander skarsgard oynuyor adam harbi viking 1,93 boyunda, sarışın, mavi gözlü isveçli vikinglik ucundanda olsa kanında var.
şekilde de görüldüğü gibi süper resmin kusura bakmayın hani iyice görün dedim.
neyse dönelim tb eric'e adam öyle karanlık bir karakter ki (başka vampirlerde var ama o filmin starı bence)sokie tarafından itici bulunsa bile muthiş çekici,seksi, komik ve bir o kadarda tehlikeli ama genede gel beni ısır diyesi geliyor insanın.
şimdi ben dizinin ve kitabının müptelası olan arkadaşlarlar'dan spoiler aldım. meğerse bizim melek sokie ile eric arasında çok güzel şeyler olacakmış. boyun bükmeyen vampirimiz değersiz insancığa hakikatten aşık olacakmış.
durun şimdi ne demek diyeceksiniz hakikatten. tb de bir olay var şöyleki bir vampir kanını içtiği insanı öldürmezse o insanla bir duygusal bir bağlantısı oluyor. aynı şekilde insanda onun kanını içerse o bağlantı güçleniyor. insan vampir kanı içermi diyeceksiniz bunlar içen cinsten. bizim sokie ile eric bu durumu bazı olaylardan dolayı biraz abartınca birbirlerine karşı güçlü duygular hissetmeye başlıyorlarmış. ama ikiside bunun sebebinin kan olduğunu düşünüyorlarmış. özellikle asil vampirimiz eric sokie'ye aşık olduğunu kabul etmiyormuş. gel gelelim ki 10.kitaptan alınan istihbaratlara göre eric gerçeğin farkına varıyormuş. harbiden bir insana aşık oluyormuş.
bak gene çenem düştü tehlikeli olana çekilmekten başladık tb'nin spoiler'ına daldık.
ee kadınız canım her haltın içinde hatta kanın bile içinde romantizim arıyoruz. doğamızda var.
neyse beni bu diziye eric bağladı. muhteşem seksi ölümcül yakışıklı hele bu 3. sezonda üzerine giydiği o tişörtler ve kazaklar varya yırtasım geliyor onları hani insan bir şeyi güzel taşır bunu anlarım ama bu kadar mı güzel taşır
bu haksızlık
telefonum benden bir parça
telefon zilleri konusunda takıntılı olduğumu farkettim. insanlar telefonda ki müziklerimi duyunca garip oluyorlar. daha doğrusu her uyarı çalışına bir parça yerleştirince insanlara garip geliyor.
sanırım en normal olan telefonumun çalma sesi leona lewis I see you avatarın soundtrack'ı. her kez telefon zili olarak farklı bir parça kullandığı için ayrılıkçı bir davranış olmuyor bu . ama devamı var.
mesela alarmım beyonce'nin halo parçası
neden mi onu seçtim youtube da kızın biri gossip girldeki chuck ve blair için bir video yapmıştı fonda da bu şarkı vardı. çok hoşuma gitti. oysaki ben beyonce sevmem tek dinlediğim parçasıda bu. kadının çok güzel bir sesi olmasına rağmen çıplaklığına vurgu yapması sinirimi bozuyor.
asıl makara mesaj müziğim hani herkes en normal şeyleri seçerya ben de o yok evanescence bring me to life mesaj gelince bağıra bağıra çalıyor benimde hoşuma gidiyor. millet telefonun çalıyor diye atlıyor yok diyorum mesaj bu öyle deyincede suratıma aval aval bakıyorlar bu kız deli diye.
ama ne yapayım müziği seviyorum. hemde takıntı derecesinde çok eski şarkılar da var mp3'ümde çok yenilerde.
bu aralar mustafa ceceli takıntım var sormayın gitsin. ama onun nerede zil olarak kullanayım bulamadım.
önerisi olan?
27 Temmuz 2010 Salı
su bükmek istiyorum? yapamazmıyım neden?
bükme hareketlerini yapar ken ki konsantrasyon sahneleri harikaydı şuyun onlarla beraber beden bulması süperdi. özellikle aang ın okyanusu büktüğü sahne muhteşemdi shyamalan oraya öyle bir hava vermiş ki görsel süper müzik süperdi. hatta film bittiğinde isimlerin yazdığı kısım bile süperdi. film öyle bir noktaya taşıyor ki sizi eve gidip bir leğen su alıp denemek geliyor insanın içinden.
sholin ve budizm inanışında ki o dinginlik o saflık o kendini bulma çabası o kadar hoşuma gitti ki dün nette oturdum bükme hareketlerini araştırdım. temel kung fu hareketlerinden geldiğini öğrendim. hatta daha garibi bir sürü türk sitesi var hem son hava bükücüyü hem bükme tekniklerinin anlatıldığı.
hava, su, toprak ve ateş dört element dört yaşam kaynağı dört denge birbirine zıt ama ayrı olmayan dört kardeş
bu filmden ve tabii çizgi diziden yola çıkarak acayip su bükme isteği var içimde acaba becerebilirmiyim ne dersiniz?
24 Temmuz 2010 Cumartesi
off desem karşı ki dağlar yıkılır
tıpkı bu günkü gibi günler önceden yaptığım planlarım olduğu gibi aynı gün içinde yaptığım planlarım oluyor. ama ne hikmetten se ben ne zaman plan yapsam bir terslik çıkıyor
anlamak mümkün değil oysa planı yaparken ortada hiç bir şey yok her şey müsait ama tam planın uygulanacağı gün mutlaka bir terslik çıkıyor ya moralimi bozacak bir olay oluyor yada son anda birileri bir şeyler çıkartıyor.
mesela bu gün istinye parka gidicem güzel bir pizza yiyip (uzun zamandır yemedim çünkü) 19:00 matinesine sinemaya gidip son hava bükücüyü seğredicem ve ben bu planı bir hafta önceden yaptım ne mi oldu. patronlarımdan biri tatile gitti. diğer patronumun normalde yanıma gelip beraberce hesaplara bakmamız gerekirken ki ben bu durumda güzel bir saatte işten çıkmış olacaktım. şimdi gelmeme durumu var off neden ben plan yaptımmı hepsi ters gidiyor. gelmezse merkeze gitmem gerekecek hesap kitaba bakıcam sinemaya evet yetişirim ama yemek olayı patlar birazda gezeriz diyordum. uzun zaman oldu istinye parka gitmeyeli oda yatar.
lütfen gelsin bende işlerimi zamanında bitireyim ve keyifle zaman geçireyim.
22 Temmuz 2010 Perşembe
hayat senden neden bezdim ?
yok doğru kelime o değil bezginlik
ben sadece kendimi hayattan bu kadar bezgin sanıyordum
ama bakıyorum ki bir çok insan aynı duyguyu paylaşıyor
neden böyleyiz doğru soru bumu
bize neler oluyor
neden sanki her gün insanlığımızın bir parçası çöküyormuş gibi geliyor
ama sanırım cevabı biliyorum
hayatımızı öyle bir otomatiğe bağladık ki zevk alacağımız şeyleri yapacak vakit yada para bulamıyoruz
evden çık işe git işten gel kıvrıl koltukta yat
başka şeyler yapmak için zaman yok
hele bir de benim gibi cumarteside çalışıyorsan anam anam pazar kalk ta bir şeyler yap yiyorsa
her hangi bir amacında yoksa
işte o noktada çöküş hızlanıyor ...
20 Temmuz 2010 Salı
aşk kim ben kim
aşk benim neyime
ben bilmem ki o denizlerde yüzmeyi
aşk için kendimden feragat edebilirmiyim
ya doğru erkek o değilse
ya onun için doğru kadın ben değilsem
ya küçük kırılgan kalbimi değmeyecek birine verirsem
ya kırılırsam
ya kırıldıktan sonra toparlanamazsam
kafamda milyonlarca soru ve en önemli soru
onun gerçekten doğru kişi olduğunu nasıl anlayacağım
ortada biri yokken bile bu kadar soru varsa kafamda olunca ne olacak acaba merak ediyorum.
bu durumda sudan çıkmış balık ifadesi benim durumumu tamı tamına ifade edecek gibime geliyor
17 Temmuz 2010 Cumartesi
beyaz
13 Temmuz 2010 Salı
aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor
5 Temmuz 2010 Pazartesi
tutulma bekledim olmadı
1 Temmuz 2010 Perşembe
kendini zeki sanan aptallar
bilmiyorum neden...
insanların doğasın da mı var ben einstein'ım olgusu. herkez kendini karşısında bulunan kişiden daha zeki sanıyor.
ama değiller. ben bunca yıllık yaşamım boyunca şunu farkettim. insanlar ilgilerini çeken konularda zekiler. mesela madonna'nın bir yazıda ıq'sunun yüksek olduğu yazıyordu. ama o sadece müzik ve dans konusunda zeki bir kadın ama bilgisayar programı yapamaz ve bill gates ise bilgisayar programının anasını ağlatır ama muhteşem bir şarkı yazamaz, söyleyemez yada dans edemez.
böylece teorimde haklı olduğumu ispatlamış bulunuyorum. insanlar sadece kendi ilgilerini çeken konularda zekidirler. mesela ben genel kültür ve özellikle sinema konusunda iyiyimdir. (bunda övünülecek ne var demeyin 30 sene önceki filmi ve oyuncularını hatırlarım) ama kardeşim makine ressamıdır. teknik çizim konusunda süperdir.
sonuçta kendini karşısında bulunan insan dan daha zeki sanan bütün ahmaklara sesleniyorum. ben den yada karşınızda bulunan kişiden daha zeki değilsiniz. sadece ilgi alanınıza giren konuda kendinizi geliştirmişsiniz. sadece kendinizi kandırıyorsunuz.
naber...............
ha bu arada rejim ile ilgili uzun zamanıdır bir şey yazmamıştım. son durum 116,400
not : eve bir an önce bir tartı almam lazım. kıyafet ile tartımlar tutmuyor. kotlar ağır. kumaşlar hafif geliyor.