Pages

30 Eylül 2011 Cuma

yağmurlu bir istanbul sabahına gözümüzü açtık.
hafiften esen bir rüzgar, bir parçada soğuk var.
biraz geç olsada sonunda kış geldi sanırım....
oda gelsin başımızın üstünde yeri var.

28 Eylül 2011 Çarşamba

Saç Boyası

son bir yıldır düzenli olarak saçlarımı boyatıyorum. tabii düzenli olarak derken çok da düzenli değil açıkçası mali durumuma bağlı olarak zamanını geçirdiğimde olmuyor değil...
malum boyatırsınız ve bir-bir buçuk ay sonra ne kadar kaliteli bir boya kullanıyor olsada kuaförünüz boyanız akar yada saçlarınız uzar ve dip boyası yaptırmanız gerekir.
benimde boya yaptırma zamanım gelmişte epeydir geçiyordu. saçlarım baya uzadı, dolayısı ile saç diplarim baya bir açıldı. ama ne yazıkki kuaförde boya yaptırmak epey maaliyetli bir iş olduğundan ki bana her seferinde 100 tl civarı bir rakama patlıyor, para ayarlamam gerekiyor. malumunuz halen eşya taksitleri ile uğraşıyorum.
bu sefer bir değişiklik yapmak istedim. kendim boyamaya karar verdim. ama ben o eski tip hazırlanan boyaları yada krem boyaları pek kullanamıyorum. çünkü onlarda saçlarını tek tek ayıracaksın, fırça yardımı ile boyayı dağıtacaksın, yani tek başına yapılacak bir iş değil. işte tam bu noktada yeni nesil köpük boyalar hızır gibi yetişti.
dün akşam markette koleston'nun 3/66 patlıcan moru rengi köpük boyasını aldım. içindeki talimatnameye göre hazırladım ve kendi odamın rahatlığında saçlarımı 20 dakika gibi bir sürede kimseya ihtiyacım olmadan boyadım. üstelik ne etrafımı ve üstümü başımı batırdım. 1. kutu ile 2. kutu birleştirip 3 kere sallıyorsunuz sonrada şiseyi sıkınyorsunuz içinden çıkan köpüğü iki elinizde saç diplerinden başlayarak uclarına doğru sürüyorsunuz. ister kutuyu dibine kadar bitirin ister saçınız komple ıslanınca bırakın.
tüm bu işlemler bitince 40 dakika bekliyorsunuz. aslında şimdi düşününce asıl zor kısım sıradaki işlem olan yıkamakmış, boyamak o kadar kolay ki yıkarken daha çok zorlandım açıkçası. saçlarınızdan temiz su akıncaya kadar yıkıyorsunuz. bu işlemin hemen arkasından da parlaklık ve yumuşaklık vermesi için bir krem var onu sürüp suyla duruluyorsunuz.
sonuç ilk acemilik için fena değil gibi.
bu kadar kolaylıktan sonrada, evinmin ortamında bundan sonra kendim boyayacağım saçlarımı.
teşekkürler koleston bizi büyük bir masraf ve zaman kaybından kurtardığın için...
bilgi için boyanın fiyatı 14,99 tl. yani ben bir seferde verdiğim 100 tl ile en az bir yıllık boya masrafımı karşılamış olacağım.

26 Eylül 2011 Pazartesi

74 tane yufka açtım

bu hafta sonu faaliyetim buydu.
evet ben tarihimda bir ilk yaşadım.
tam 74 tane yufka açtım. hikayesimi ne?
annem cumartesi aradı malum şimdiki evimizde bahçemiz var bir çok şey yapma fırsatımızda açıkçası, bayadır yufka açıp kesme yapmak istiyordur. bilen bilir bilmeyen için bir çeşit makarna desek en kolay açıklama yolu bu olur. pazar sabah 9:30 kalktık kahvaltı yaptık ardından ben evi toparlarken annem aşura kazanında ki kocaman bir tenceredir, hamuru yoğurdu. 11 gibi bahçeyi ayarladık. açmaya başladık, tam 74 hamuru saat bir gibi açmayı bitirdik. küçük hamur toplarını ben 20 cm çapa gelecek şekilde açtım ardımdan annem inceltip büyüttü. sonra kurumaları için serdik. arada onları sererken bir yandanda börek için yufka açtık. ben böreği hazırlarken annem yufkaları kesmeye başladı. ve finiş hem böreğin, hem kesmelerin bitmesi akşam saat 20 sularında oldu. sonuç
hayatımda ilk defa yufka açtım. evet kek kurabiye felan yaparım ama bu başka...
acayip yoruldum. omuzlarım, kollarım, sırtım hatta bacaklarım bile ağrıyor. herkez hazır yufkayı işte bu eziyetlere katlanmamak için kullanıyor ama bununda zevki bir başka canım

20 Eylül 2011 Salı

- Seni çook seviyorum.
- Varlığın için çok şükrediyorum.
- İyi ki bu Pazartesi günü sen hayatımdasın.

dün sabah her gün olduğu gibi filizime günaydın mesajı attım ki biz bunu bilgisayar yanımızda olduğu sürece her sabah yaparız.

bana cevap olarak yukarıda yazdığım satırları göndermiş.

önce güldüm. ne bileyim hoşuma gitti. uzun zamandır biri bana seni seviyorum dememişti. beklenmedik bir anda geldi. kocaman bir gülücük oldu sonra sevinç oldu. bende ona geri şu mesajı attım.

BENDE SENİ SEVİYORUM DA NERDEN ÇIKTI BU SABAH SABAH BÖYLE SEVGİ YUMAKLIĞI HOŞUMA GİTMEDİDE DEĞİL AMA ANLAT BAKALIM AMACINI
YADA MESAJI YALNIŞLIKLA BANA GÖNDERDİN BENDE ÜZERİME ALINIYORUM

ama yalnışlıkla göndermemiş. beni çok sevindirdi. uzun zamandır biri bana seni seviyorum dememişti.
oysa insanın böyle bir cümleyi duymak ne kadar hoşuna gidermiş bunu yeniden keşfettim.
tıpkı hiç beklemediğiniz bir anda sürpriz bir hediye almak gibi....
çok teşekkür ederim canım beni sevdiğin ve sevindirdiğin için...

farkettim ki biz birbirimize hiç sevgi sözcükleri söylemiyoruz. bu gün bir değişiklik yapın etrafınızfaki her keze seni seviyorum deyin. onları hem şaşırtmış hem sevindirmiş olacaksınız.

19 Eylül 2011 Pazartesi

içim, bedenim, ruhum uykuya daldı gene
neden, ne oldu bilmiyorum.
benliğim ruhum hava gibi karman çorman gene yenilenmem, gene nefes almam gerek
kendimi hayvan gibi hissediyorum. sanki ormana gitsem o doğa, o renkler, oksijen beni tekrar resetleyip yenileyecekmiş gibi geliyor.
doğum sancıları çeker gibiyim ama kendim doğurmayacağım bu kesin tarif etmek gerekirse rahimde bekleyen bebek gibiyim durgun ama içinde yükselen ama adını koyamadığı bir duygu taşıyan.
neyse kafanızı gene allak bullak etmeden gideyim çünkü şu aralar ben ben değilim.

13 Eylül 2011 Salı

gene bir kopuş yaşıyorum.
gene yazmak gelmiyor içimden...
ama zorlayacağım kendimi
neyse hafta sonu neler yaptım onu anlatayımda bari yazı konusu çıksın....
babamlar bu hafta köye gitti. bende cumartesi arkadaşlarımı çağırdım. o yüzden cuma günü akşam evde küçük çaplı bir temizlik yaptım.
cumartesi hemen iş çıkışı eve gittim. son toparlamalarımdan sonra 6 gibi misafirlerim geldi. pizza ısmarladık. çay içtik. dedikodu yaptık. çok konuştuk ama hiç bir şey konuşmadık.
ha bu arada yeni eve ilk gelişleri bilmiyorum beğendik dediler ama insanların lafına güvenmek zor artık.
ertesi sabah kardeşimle beyoğluna gittik. erken gidip kahvaltı ettik. mado'nun balkonunda güzel bir köy kahvaltısı yaptık. sonra çıktık dolaştık. niyetim atlas pasajına gitmekti. orada kostümcüler felan var. odamın duvarlarına venedik maskları alacaktım. ama pasaj 2 gibi açılıyormuş dön dolaş vakit gelmedi. bende döndüm. günün geri kalanı standart işlerle geçti.
annemler akşam geleceği için erken döndüm yemek felan yaptım. uzun zamandır yapmıyordum. ara ara yapıncada adamın elinin ayarı olmuyor neyse olduğu hali ile yediler.
bir kaç hafta sonra tekrar çıkacağım beyoğluna o zaman umarım aradığımı bulurum.
venedik maskları bende tutku oldu. ama internetten alabileceğim bol çeşidi olan yerler yok. ben böyle şakır şakır süslü püslü şeyler istiyorum....
kısmet bakalım bir dahaki sefere

9 Eylül 2011 Cuma

off be sonunda evde bir elektronik eşya daha uzay çağı formuna kavuştu.
yıllar yıllar evvel aldığımız bilgisayarımız ki vestel'in ilk çıkardığı modellerdendi, zaman içinde bir kaç parçası değişmiş olsada en sonunda dün akşam tamamen değişti.
çok şükür
ben daha henüz kullanmadım ama kardeşim uçuyor diyor.
eee bizim takadan sonra uçmasada uçuyor gözükür ama gerçekten uçuyor manyak bilgisayar yaptırdı bizimki....
hayırlısı ile kullanmak nasip olsun inşallah...

5 Eylül 2011 Pazartesi

bir bayram klasiğini daha tamamlayıp hayırlısı ile bu gün işe başladım. ama ne yalan söyleyeyim hani yatsam daha yatardım yani...
arife günü sahurdan sonra yola çıktık. ver elini izmir. hani ben izmire gidecem diye çığırtkanlık yapıp duruyordumya. ben demesem izmirin kıyısından geçip gidecekmişiz.
izmirin içine girmeden döndük. önce torbalı, sonra tepeköy oradan özbey derken ısım akraba ziyaretinin bitmesi akşam 7 yi buldu. selçuğa geçtik orada güzel küçük bir pansiyon bulduk.
gerçekten güzel ve temizdi. üstelik o yakıcı izmir sıcağına karşı odalarda klima olması acayip bir artı kazandırdı onlara. tek sıkıntı biz türklerin zamanla yabancıları fazlaca kabul etmemiz oldu. bu da ne demeyin herşey iyi güzeldide, pansiyonda tuvaletlerde tarat musluğu yoktu varya sabaha kadar bekleyip sonra kendimi en yakın benzinliğe attım susuz olmuyor maalesef....
sabah erkenden şirinceye geçtik. küçük çok ama çok eski bir rum köyü. zeytinyağı, sabun ve şarabı ile ünlüymüş. ilginç bir yer küçük bir caddesi var şarap satış yerleri ile dolu, her dükkanda şarabı satmak için izzet ikram var. caddeye girerken tatmaya başlasanız en sonuna çıktınızmı zom olursunuz.
çok güzel zeytinyağı aromalı sabunları var bende hem kendime hem arkadaşlarıma hediye olarak aldım.
ve muhteşem üzümleri minnacık tanelerinin içleri bile bal gibi tatlı ve kıpkırmızı sulu. şaraphaneye girip mahsenleri görmek istedim ama maalesef giremedim o yüzden sadece üzümünden tadabildim.
oradan efes'e gittik. acayip büyük bir yer gözünün alabildiğine uzanıyor. oradanda meryem anaya çıktık. bir yanda kocaman tarihçesini anlatan her dilde ayrı ayrı düzenlenmiş anıtlar, bir yanda rahibin düzenlediği tören bir yanda meryem ana heykeli ve papaların ona hatıra olarak bıraktıkları eşyalar ilginç ama güzel bir yer.
oradan kuş adasına gittik. ama gitmez olaydım. izmirin sıcağına kuş adasının denizi için bile katlanılmaz. acayip sıcak ve kötüydü en azından bana göre...
oradan direk sökeye gittik. kuzende kaldık. halamın kızı, ben çook küçükken gördüydüm. ertesi gün güllübahçeye geçtik. halam orada yaşıyor ve bir kaç akraba oradanda onların bir antik kentleri var oraya çıktık. ama ben çıkmadım yarı yolda serdim kendimi. dehşet sıcaktı.
izmire gittik sonra ama o kısa oldu. kordonda bir tur attık hava kararmaya başladığı için yola döküldük. izmir-aydın hattında kaldığım o üçgün içerisinde bana yarayan tek tarafı öksürüğümü geçirmesi oldu. onun dışında bir yararını görmedim. nemden burun spreyleri sıkarak dolaşmak zorunda kaldım ki bu bile beni mahvetti. son iki günüde annemin yeğenleri ile birlikte bursada geçirdik. cuma akşamıda eve geldim.
evim evim güzel evim. sonraki iki gündende pek bir şey anlamadım zaten geçti gitti tatil böylece...
kısmet bir daha ki bayrama