Pages

28 Şubat 2011 Pazartesi

Camelot


Starz'ın yeni dizisi Camelot il bölümü ile bu hafta vizyona girdi.

Yönetmen Mikael SalomonCiaran DonnellyJeremy PodeswaStefan SchwartzSenaryo Michael HirstLouise FoxChris ChibnallGörüntü Yönetmeni Joel RansomMüzik Jeff DannaMychael Danna
Oyuncu
Rol
Jamie Campbell Bower
King Arthur (10 episodes, 2011)
Tamsin Egerton
Guinevere (10 episodes, 2011)
Joseph Fiennes
Merlin (10 episodes, 2011)
Claire Forlani
Queen Igraine (10 episodes, 2011)
Eva Green
Morgan (10 episodes, 2011)
Peter Mooney
Kay (10 episodes, 2011)
Diarmaid Murtagh
Brastias (10 episodes, 2011)
Clive Standen
Gawain (10 episodes, 2011)
Philip Winchester
Leontes (10 episodes, 2011)
Sinéad Cusack
Sybil (8 episodes, 2011)
Jamal Downey
Ulfius (8 episodes, 2011)
Lara Jean Chorostecki
Bridget (7 episodes, 2011)
Daragh O'Malley
Leodegrance (5 episodes, 2011)
Chipo Chung
(4 episodes, 2011)
Sean Pertwee
Ector (3 episodes, 2011)

Kral Arthur efsanesinin başka bir açıdan anlatımı olan Camelot dizisi, hikaye olarak Thomas Malory'nin Le Morte d'Arthur eserinin modern versiyonu olacak. Öte yandan dizi, harika oyuncu kadrosuyla da ses getireceğe benziyor. Jamie Campbell Bower'in Arthur’u, Joseph Fiennes'in Merlin'i, Eva Green'in Büyücü Morgan'ı, Tamsin Egerton'un Guinevere'i, Claire Forlani'nin Igraine'i ve Peter Mooney'in ise Kay'i canlandıracağı seri oldukça dikkat çekici olacak gibi görünüyor... Serinin arkasında bir çok yetenekli oyuncu ve prodüksiyon var. Onların bu klasik öyküyü ve karakterleri ne yapacaklarını görmek ilginç olacak... Kral Uther uyandığında aniden ölecek, İngiltere kaosa sürüklenecek. Büyücü Merlin'in hedefi karanlık gelecekte genç ve aceleci Arthur'u, Uther'in gizli oğlu ve mirasçısı yapmak olacak. Arthur hayalgücünün ötesini deneyecek ve bazı derin manevi kararlarıyla Birleşik Krallığın savaşla ve aldatmayla olan adımlarını kıracak.
genel konu ve özetten sonra az önce izlediğim dizi hakkında ki kendi düşüncemide yazmak istiyorum sizlere :
klasik bir kral arthur başlangıcı değil, arthur excalibur'u alıp kral olduğunu ilan etmiyor maalesef, ilk bölüm olarak biraz durgun du ama sonuna geldiğimde gelecek bölümlerde baya bir aksiyon olacağını söyleyebilirim.
diğer taraftan her zaman olduğu gibi genç bir erkeğin kral olma yolunda ilerlemesini izleyeceğiz jamie şimdilik role oturmuş gibi ama o savaştan bu savaşa koşan yaşı şu halinde biraz daha ilerlemiş olan bir arthur'u nasıl canlandıracak merak ediyorum açıçası. ayrıca ilk krallık görevinde de tökezlediğini spoiler olarak iletmek istiyorum.
diğer taraftan muhafazakar izleyici grubuna ön bilgi olması açısında filmde ilk bölümde bile gayet açık sahneler mevcut olduğunu bilmenizi isterim.
not : jamie zaten çok ama çok genç gözüküyor bunun yanında birde adama kısa kollu tişört gibi birşey giydirmişler çocuk gibi olmuş.

The Last Airbender - Flow Like Water



Her ne kadar altın ahududu ödüllerini bir çok dalda alsada james newton howard imzalı bu parça gerçekten mükemmel bir çalışma...

26 Şubat 2011 Cumartesi

bu sabah keyfim yerine geldi.
evet hava soğuk,
evet yağmur yağıyor
evet benim bulunduğum yerde kar ile karışık yağıyor ama olsun..
bu sabah ayşe arman'nın yazısını okudum ve gerçekten gülümsetti beni..
keyif aldım okurken
14 şubat'ta bir arkadaşını evlendirdi. onun düğününde bahsetti ve gelin ile damat'tan...
kızımız ben illede aşık olacağım adam ile evlenecem demiş ve yaş 41 e erince sonunda aradığını bulmuş.
adam da adam yani
okumak isteyen nerede bulacağını biliyor.
ama beni bu sabah bu kadar keyiflendirdiya ayşe, kendisine teşekkür ederim.

23 Şubat 2011 Çarşamba

Hanimiş

Bu resmi sizinle paylaşmazsam ölürdüm herhalde, beni neden çekildiğinden (ki bu sevimli altızların ailesi sadece çocuklarına bakabilmek adına gelir elde etmek için çektirmişler) çok içeriği çok etkiledi.
Ne kadar şekerler değilmi ?
Valla henüz evli bile olmasam da, bu resim bende bebeğim ile çıplak fotoğraf çekme isteği uyandırdı.

Kel Alaka Oldu Biraz...

delirmek üzereyim kötü bir hafta geçiriyorum.
ama bu sefer kendimle ilgili değil.
firma bünyesinde negatif enerji topluyoruz galiba.
patronumun oğlu ile sorunları var, ve her gün bu sorunlar büyüyor, ve bir aile şirketinde çalıştığım için bize de yansıyor.
iş arkadaşımın kardeşi boşanıyor, eşi ile ayrıldıktan sonra kendisinde kalan kızını mahkeme büyük ihtimal ile bu gün 9 uncu aya ertelenen mahkemeye kadar annesine verecek.
oda yetmedi aslında bu iki satırın sonuna saçma gelecek bir uyuzluk daha oldu laptop'umdan youtuba'a bağlanamıyorum, dün akşamdan beri delirdim.

22 Şubat 2011 Salı

Haftanın Şarkısı



Benim çok ama çok sevdiğim Mustafa Ceceli'nin müthiş parçalarında biri hikayesi olan ya da olabilecek bir parça.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Haftanın filmi ZORAKİ KRAL


Tür : Dram / Tarihi
Gösterim Tarihi : 18 Şubat 2011
Yönetmen : Tom Hooper
Senaryo : David Seidler
Yapım : 2010, ABD , 118 dk.
Oyuncular
Colin Firth (6. George) , Helena Bonham Carter (Kraliçe Elizabeth) , Derek Jacobi , Robert Portal , Geoffrey Rush , Paul Trussell , Andrew Havill , Charles Armstrong , Guy PearceFilmin
Konusu & Özetiİngiliz Kraliyet ailesine konuk olmaya hazır mısınız?Babası 5.George'un ölümü ardından, ‘Bertie’ lakaplı Albert Frederick Arthur George, tarihin bildiği adıyla Kral George VI, mecburen Krallık makamını devralır. Zira, ağabeyi Edward, Amerikalı Wallis Simpson ile beraber olmak için tahttan feragat etmiştir. Fakat yeni kralın aşması gereken ciddi bir hitabet problemi vardır: Albert, İngiliz halkına konuşmak yapmak için çocukluğundan beri başına dert olan kekemeliği yenmek zorundadır.Bu noktada Albert'i halkına ve Kraliyet makamına hazırlamak için Avustralyalı, 'çılgın' konuşma terapisti Lionel Logue devreye girer...Gösterildiği festivallerde beğeni toplayan film, 2010 İngiliz Bağımsız Film Ödülleri'nde En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Erkek ve Kadın Yardımcı Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Film dahil olmak üzere 5 ödülle uzandı. Film Oscar'ında iddialı isimleri arasında...
Filmin konusundan ziyade özellikle Colin Firth'ün ortaya koyduğu oyunculuk muhteşemdi. Konusu itibari ile oldukça sıradan olan bir film hem Colin Fırth'ün hem de Geoffrey Rush'ın oyunculukları ile soluksuz izlenecek bir yapım haline gelmiş. Colin Firht'ü kekeme taklidi yaptığı o sahneler için gerçekten ayakta alkışlamak gerekir diye düşünüyorum.
Film en iyi erkek oyuncu dahil bir çok dalda aday olsada ben sadece oyunculuk adına tam puan verdim.
Emeği geçen herkeze şimdiden teşekkür ederim.
geçen hafta bir karar aldım. bundan sonra bloğum'da haftalık olarak bazı konular açmaya karar verdim.
haftanın filmi (ama sadece benim beğendiğim film olacak. eğer o hafta beğendiğim bir film yoksa konu pas geçilecek)
haftanın şarkısı (her telden nameler)
haftanın fotoğrafı (sadece benim fotoğraflarımdan biri olacak )
yani biraz daha fazla size kendimi tanıtacağım
ayrıca da arada okuğum kitapları ve onlar hakkında ki görüşlerimi yazdığım bölümler de olacak...
normal yazılarımda devam edecek sadece bu bir tarz yakalamak ve size kendimi daha iyi tanıtmak amacı ile yapışmış bir aktivite.
umarım benim sevdiklerimi izlerken, dinlerken ya da okurken en az benim kadar keyif alırsınız.

17 Şubat 2011 Perşembe

Mali Miladi Takvim

Sanırım ilk dalgayı atlattık. Evdeki iç savaş şimdilik durulmuş durumda hadi hayırlısı.
Mali olarak yapılacak her şey başıma kaldı ki şikayet etmem gerekirmi evet biraz neden diyeceksiniz iki erkek kardeşim var onların ev ve alışveriş işleri ile araları yoktur ama genede şikayet etmiyorum.
Bundan sonra hayatımı programlamam gerekecek malum hafta arası sabah 7:30 akşam 8: 00 saatleri arasında işteyim, cumartesi de sabah 7:30 akşam 17:00 arası işteyim pazar ve market alışverişi programa göre cumartesi ve pazar günleri halledilecek.
Onun dışında faturalar var onları da bu ay sonunda maaşı alınca devir alacağım ve otomatik ödemeye bağlatacağım onuda o şekilde çözücem.
Hani geçenlerde az bir kredi kartı borcum var diyordum. Şimdi elime geçecek para miktarı arttığı için oda kapatılacak hemen böylece ilk bir kaç alışma süreci sıkıntılı geçsede sonuçta olay çözülecek ve ben mali açıdan da tamamen özgür olmuş olacağım.
Farkındayım bir çoğunuza bu durum garip geliyor, hatta eminim nasıl olur da bu saatte kadar baba hükümdarlığında yaşamışsınız diyenleriniz vardır. Ama aile geleneği babamda öyle yaşamış dedem ölene kadar o yüzden bazen onuda anlamaya çalışıyorum.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Banka Cüzdanı

Dün gece babam elime banka cüzdanımı tutuşturdu. 33 yaşından sonra ben yıllar önce benim adıma açılan ki en son şubeye hesap açtırmak için gitmiştim, hesap cüzdanımı ilk defa elime aldım ve kendi evraklarım arasına koydum.
İnanırmısınız kaç param olduğunu bile bilmiyordum. Bizim evde olay farklıdır. Herkez büyük kardeşim hariç harçlık olarak aldığı paradan geri kalanı babama verir oda bir kaç hesap arasında bölüştürür, yıllardır bu böyleydi ve ben bankada kaç param olduğunu ancak dün gece öğrendim.
Dün geceden sonra bütün sistem değişti. Bundan sonra eve belirli bir miktar vereceğim ki ben bunuda yapmama kararı aldım eve ait bütün faturaları yatıracağım bende kendi payımı bu şekilde yerine getirmiş olacağım.
Çünkü dün gece olan saçmalıklardan sonra babamın hala ben sizin her şeyinizle uğraşmak zorundamıyım cümlesini duymak istemiyorum. Bundan sonra faturaları yatırmak, alışverişe çıkmak, evin vergilerini, aracın işlerini takip etmek benim işim olacak en azından böyle düşünüyorum.
Bundan sonra eve küçük bir kutu koyup evin giderleri için olan parayı burada toplamaya karar verdim. Ev için olan bütün para orada olacak ve evin ihtiyaçları oradan giderilecek.
Buraya nerden geldik, nasıl bu halde olduk bilmiyorum. İyimi oldu kötümü oldu bunuda bilmiyorum. Ama oldu....
Akşam gene babamla tartıştım aslında gariptir tartışmadık konuştuk ama o kafasında ne kurdu ise dellendi ve hesapları ayırmaya kadar geldik.
Bizim evimiz 4 üncü katta artık merdivenlerden çıkmaya fazlaca zorlandıkları için yeni bir ev bakmaya karar verdik. Tabii babam muhalefet formatına girdi. Aslında oda yakınıyor merdiven çıkmaktan ama muhalefet olacakya olsun...
Benim olan daireyi ve şu anda oturduğumuz daireyi satışa çıkardık. Hangisi satılırsa onunla bir daire alacaktık. Aslında satışı beklememize bile gerek yok dairenin parası hazır ama babacım daire koleksiyonumu yapacakmış bunlarlamı uğraşacakmış tavrında olduğundan satmadan almam diye tutturdu. Diğer taraftan da kelepir daire peşine düştü. Geçen gece dayımı aradı ki kendisi Avcılarda oturur orada bize bir daire bak diye...
Bende sesimi çıkarmadım ama anneme söylendim. Sormadan etmeden gidermisiniz bile demeden neden yapıyor dedim bunu, hatta dedimki ya benim işe nasıl gidip geleceğimi düşünmüyormu bu adam ben zaten her sabah yarım saat kırkbeş dakika yol gidiyorum bunu iki ile üç saat arasına çıkarma derdinde, annemde söylemiş bunu akşam eve geldim.
Söyle bakalım dedi avcılara taşınmak konusunda ne diyorsun. Gene kendimi tuttum bana sordunmu demedim direk, dolaylı yollardan anlattım. İş durumumu söyledim. Efendim patronum ile konuşacakmış bayrampaşa-g.o.paşa-arnavutköy hattından giden servis, bayrampaşa- avcılar- hadımköy-arnavutköy diye gidecekmiş benim için, her gün dedim iki saat yol gidecem yok dedi sizin yoldan kısa burası, senin trafikten haberin varmı dedim, ne trafiği trafik mırafik yok dedi anlatamadım..
Sonra döndüm ya dedim sen merkezi her tarafa ulaşılabilecek kolay bir noktada otururken neden dedim şehir dışına çıkma derdindesin. orası da merkeziymiş, nasıl dedim merkezi ben oradan taksime gitmek için en az iki saat yol gidecem, bir bakırköye gitmek için yarım saat yada levent'e gitmek için 2 ile 3 saat arası. Yok muş öyle bir trafik, sen dedim gün içinde normal saatleri hesaplıyorsun ben trafiğin yoğun olduğu saatleri bende biliyorum dedim normal yol boşken beş dakkada gitmeyi.
İki insan yüzü görmek için iki saat yolmu gelecem dedim. Zaten hepi topu yüzyüze görüştüğüm iki arkadaşım var onları göremeyeceğim ooo dedi sen çok şey istiyorsun.
Elbette istiyorum dedim. Burası benim alanım ben iki arkadaşımı görüyorum, canım sıkıldımı buluşup mağaza geziyorum. İki dakika mesafede bulunan alışveriş merkezine kimi zaman nefes almaya kimi zaman sinemaya gidiyorum ama bunların hiç birini yapma şansım olmayacağını anlattım ona sen dedim bana diyorsun ki sabah 6 da evden çık akşam 9 da gel erken de gelsen geçte gelsen eve kapan bir yere çıkma yemezler dedim boşuna uğraşma ben burada iken bile kardeşlerime arada sırada beni arada ile alıp bir yere götürsün diye istekte bulunurken bundan sonra onlara işinizi gücünüze bırakın beni şuraya buraya götürün diye yalvaracam senin aklın bunu alıyormu dedim.
Kendin gidersin dedi. Nasıl dedim. Arada ile, benim ehliyetim var ben neden arabanın koltuğuna bu güne kadar sadece bir kere oturdum ve bir daha öğrenmek için bile oturmadım hiç sordunmu kendine çünkü öğrenirsem oraya buraya gitmek isteyecem en sonunda da seninle papaz olacaz sırf buna mahal vermemek adına o koltuğa oturup araba kullanmayı öğrenmiyorum dedim.
Sen dedim bizi düşünmek yerine kendini düşünüyorsun evet başka bir ev almak taraftarıyım ama bu semtten dedim. Kalkıp ta bilmem nereden değil. Ya da dedim daha merkezi bir yerde olabilir çünkü araba olmadan toplu taşıma ile bile rahat rahat gidip gelinecek bir yer olmalı aksi halde araba olması şart ama babama bunuda dedim ve aldığım cevap
ooo siz çok sosyetik oldunuz oldu.
sonra kardeşim katıldı bize ve konuştuk. Ama sadece konuştuk birden konu banka hesaplarına ve paraya geldi. Nasıl geldi ne şekilde geldi hatırlamıyorum. Hesapları ayıracam dedi bende güldüm sonra kardeşim bir şey dedi sanırım ayırsan ne olacak dedi ben harcayamadıktan sonra sonra bende çok beklersin gibisinde bir şeyler dedim güldüm sonra bizimki hesap cüzdanını verdi kendi başınızın çaresine bakın demeye getirdi.
Ama en çok büyük kardeşime üzüldüm. Çocuk konulardan bir haber eve geldi. Arabanın masraflarını babamla ortak ödedikleri için ona kaskoyu ne yaptın diye sordu. Babamda ona nakit yaptıracam onuda küçük kardeşimin adı geçiyor diye yapacam dedi. Bundan sonra herkes kendi hesabına baksın diye payladı. Çocukta neye uğradığını şaşırdı. Ne diyorsun gibi oldu. Sordu sordu ama doğru yanıtı alamadı en sonunda babam gene ben öyle demek istemedim dedi o öyle demek istedine geldi dedi bir ortada kaldı laf sonra sessizlik....
Konuşulmadı edilmedi. Bir yarım saat kadar sonra kardeşimin yanına gitti onunla konuştu. Ama ne konuştu bilmiyorum. Kardeşimi yakalar yakalamaz ne olduğunu öğreneceğim tabii anlatırsa oda biraz ketumdurda.
Kısacası aslın da pek de kısa olmadı. Kazandım mı kaybettim mi bilmiyorum. Kafam karışık birde tabii gelecek sene bu zamanlar hesap soracağını bildiğimden her ne kadar artık karışmıyorum desede ya beceremezsem diye korku var içimde.
Benim babam bize asla bir öğretmen olmadı. Biz herşeyi kendimiz öğrendik. Ama her zaman öğreten ve öğretmeye çalışan olduğunu düşündü. Farketmedi ki bize öğretecek bir şeyi yok aslında. O sadece hayatımız boyunca bize kendisine saygı duymayı değil ondan korkmayı öğretti bize, acı ama gerçek bu...
Şimdi kızgın biliyorum bu kızgınlık her şeyin yoluna girdiğini farkedene kadar devam edecek, o bizim ona saygı duymadığımızı düşünüyor oysa sadece verdiğin şeyi alırsın bunu asla bilmiyor.
Gene içimi döktüm. Belki biraz üzdüm sizi. İçinizi kararttım. İdare edin ne olur, kafam, bedenim, ruhum söz konusu babam olunca fazlaca karışık...

14 Şubat 2011 Pazartesi

SEVGİLİLER GÜNÜ 2

BU GÜNÜ TEK BAŞINA GEÇİRECEK OLANLARADA BENDEN BİR HEDİYE

SEVGİLİLER GÜNÜ



OLANDA VAR OLMAYAN DA, OLANINDA OLMAYANINDA SEVGİLİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN
BU GÜNE ÖZEL İLK HEDİYEM BENİM ÇOK SEVDİĞİM BİR PARÇA ROMEO VE JULİET'TEN LOVE THEME FROM
İÇİNDE AŞK OLAN HER NOTASINDA BUNU SİZE HİSSETTİREN BİR PARÇA

12 Şubat 2011 Cumartesi

felicity geçte olsa

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN CANIM

11 Şubat 2011 Cuma

Notre Dame de Paris song Belle



sevgili arkadaşım handan benimde onunda çok sevdiği notre dame de paris'ten parçalar koyunca bloğuna benimde kanımı depreştirdi.
1998 yılında ki o müthiş gösterinin cd versiyonunu o zamanlar çok pahalı olması nedeni ile alamamıştım. ama ilk dinleyişte aşık olmuştum. şimdi mp3 playırımda her fırsat bulduğumda keyifle dinliyorum.

ha bu arada yapılacak 100 şey listesinin en önemli maddelerinden biridir notre dame de paris müzikalini canlı performans olarak izlemek tabii halen gösteriliyor ise....

10 Şubat 2011 Perşembe

sabah yazmak için bir konum vardı....
ama şimdi unuttum...
hatırlarsam yazarım...
sanırım daha uyanamadım.....

9 Şubat 2011 Çarşamba

Acı Hergün Yüzünüze Vurulursa....

Acı her gün yüzünüze vurulursa ne yaparsınız. Dünden beri bu cümleye taktım çünkü acı her gün yüzüme vuruluyor. Her gün hatırlatılıyor. Her gün o günü tekrar yaşıyorum.
Yaklaşık bir yıl kadar önce kardeş dediğim iş arkadaşımı vahim bir doğalgaz kazası sonucu kaybettim. Bunu daha önce sizinle paylaşmıştım, en azından öyle hatırlıyorum.
Biliyorsunuz günümüz dünyasında iletişimimizi sağlayan massenger gibi bir nimetten faydalanıyoruz. Ve gene bildiğiniz gibi messenger'da isimlerimizin hemen altına istediğimiz notu yazmak gibi bir seçeneğimiz var.
İş arkadaşım N, vefat eden o arkadaşımızın adını öldüğü günden beri orada yazılı olarak tutuyor. Kendince anıyor eyvallah hakkıdır sonuçta arkadaşıdır.
Ama inanın artık her sabah o isimle karşılaşmak, her sabah aynı anıları tekrar yaşamak, her sabah sanki zorla kanatılmak istemek, zorlanmak artık canımı sıkmaya başladı.
Ben duygularını başkaları gibi kolay gösteren, anlatabilen biri değilim. İçimde saklarım acımı çoğu zaman çok alakasız şeylere ağlayabilen bir insan olmama rağmen acı söz konusu oldumu ağlamak için kıvılcım gerekir bana... Acıyı içimde taşırım, gömerim hatta yok saymaya gayret ederim. Hayatımı bıraktığım yerden devam ettiririm.
Bunun nedeni belkide şimdiye kadar bana çok yakın birini kaybetmememden kaynaklanıyordur. Ailemden kimler öldü. Birinci derece akrabalarımdan anne tarafına bakarsak annemin babası ben daha doğmadan ölmüş anneannem ise beş yıl kadar önce öldü. Ama onu geçirirken bile üzülmedim. Neden diyeceksiniz bekliyorduk ölümü, sanırım alıştırmışım kendimi o yüzden canım fazla acımadı. Cenazesine havaların kötü olması nedeni ile gidemedim. Hatta mezarına bile bir yıl sonra gittim. İlk göz yaşımı orada akıttım annaneciğime, sonra da onunla zaman geçirdiğim köy evimizde, ilk defa orada katıla katıla ağlamak geldi içimden ama bir kaç damla göz yaşı döküldü sadece gözlerimden.
Baba tarafına gelince babaannem'de ben doğmadan ölmüş onu tanıma fırsatım olmadı. Ama bir çocuk olarak hayatımın merkezi dedemdi. Tek kız torunu olmamdan sebep mi yoksa babaannemin adını taşıdığım içinmidir bilmem onun ile aramda farklı bir iletişim vardı. O öldüğü zaman küçücük bir çocuktum onun ölümü ile ilgili hatıralarımı daha önce yazmıştım size. Onun için o gün göz yaşı dökmedim. O nun için bir kaç yıl sonra kana kana ona ilk ihtiyacım olduğunu hissettiğim gün göz yaşı döktüm. Birde halamın oğlu öldü. Ama pek yakın değildir. Farklı şehirlerde yaşıyorduk ve o kaza sonucu boyundan aşağısı felç kaldığı için zaten ölümü bekleniyordu.
Kısacası aslında fazla uzun oldu. Ben çekirdek ailemden hiç kayıp vermedim. Gerçi versemde ağlarmıyım yada bunu gösterirmiyim bilmiyorum.
Duygusuzmuyum hayır. Sadece fazlaca gerçekçiyim. Hatıralarımda ölen kişiyi ölüsü ile değil dirisi ile hatırlamak isterim.
Öleni gömdükten sonra onu anarım ama hayatımın merkezine koyup yaşamımı her gün onu anarak geçirmek sadece acıyı büyütmek olur.
Acı büyürse can yakar ve ben biliyorum ki ölülerimiz giderken canımızı yakmak istemezler.

7 Şubat 2011 Pazartesi

bahtsız bedevi

bu millet gerçekten kafayı yemiş durumda.
cumartesi günü işten sonra alışveriş yapmak için forum istanbula gittim.
beklediğim bir kaç kitap vardı. onları alacak oradanda mağazalara bakacaktım.
aslında durumu forum'un meydan'ından gelen insan yağınını gördüğümde anlamam lazımdı.
o kadar kalabalık o kadar tıkış tıkıştı ki, insanların alım güçlerinin olmadığı yönündeki düşüncemden her dakika caymaya başladım.
amacım içeride dolaşmaktı ama o kalabalığı görünce hemen önce ca mağazasına gittim ve yesica'nın yeni gelen tişörtlerinden kaptığım gibi oradan d&r'a gittim. üç kitap 2 dergi ve bir cd aldıktan sonra o kalabalıktan koşar adım uzaklaştım.
ama maalesef yarım saat önce en geç yarın tekrar gitmem gerektiğini farkettim.
biliyorsunuz bir ay kadar önce yeşil kunduradan snowjagger kar botları almıştım. gözüm ne hikmettense bir saat kadar önce onlara takıldı ve gördüm ki sağ tekin dikişlerinde ayrılma olmuş.
inanamıyorum ya o kadar aradım, bekledim, özene bezene aldım ve şu olana bak ayakkabı'nın kumaşı resmen dikişlerden ayrılmış. bu gün gidemem yanımda yedek ayakkabım yok ama yarın akşam muhakkak gidip çaresine bakacam.
ya ben ne bahtsız bedeviyim ya uyuz oluyorum bu şanssızlığıma....
cumartesi o kadar keyifli alışveriş yaptıktan ve kendime hem güzel kitaplar hem de güzel bir tişört aldıktan sonra bu olurmu yaaaa.....

4 Şubat 2011 Cuma

Can Atilla - Hamamda Ilk Gözyaslari



ve ilk deneme benim çok sevdiğim Can Atilla'dan

O daldan Bu dala

Bu gün iki konu üzerinde yazacağım ilki benim net konusunda ki cahillliğim....
Biliyorsunuz şubatın 19 unda dünyacı ünlü Cirque du Soleil İstanbula geliyor. Bende sevgili arkadaşım esen sayesinda tanıdım onları ve muhteşem gösterilerinide youtube'dan izledim. Hazır istanbula gelmişken de gidip izleyeyim dedim. Akşam kardeşim ile biletlerini almak için nete girdik. Kardeşim tabii gurubu bilmediği için youtube'a girip videolarını onada izlettim.
Ama konumuz bu değil youtube'da video'nun hemen altında Share yazan bir tuş var tabii ben hem ingilizce hem de böyle siteler konusunda cahil olunca onun ne olduğunu bilmiyordum. Kardeşim oradan şıpadanak diye kendi facebook'una video'yu atınca anam dedim ne bu? nasıl oldu?
Meğerse olay basitmiş önce Share sonra hemen aşağısında yayınlayacağınız yerin seçenekleri olan kısma basıyorsunuz video ototmatik olarak istediğiniz yerde yayınlanıyor cahillik işte ne yaparsınız.

Akşam bildiğiniz gibi Galatasaray'ın Gaziantep ile kupa maçı vardı ayrıca ve taraftarı olduğum Galatasaray maalesef yenildi. Şimdi diyeceksiniz hayırdır nerden çıktı bu maç mevzuu.
Mevzuu maç değil aslında hakem'di. Özgür Yankaya adam nasıl bir şeydi öyle ya harbiden topu topu ilk yarısını seğrettiğim ki ( ikinci yarısında Fatmagül'ün Suçu ne? dizisini seğretmek için sattım maçı ) o nasıl bir yakışıklılık nasıl bir duruştu öyle. Anam dedim akşam maçı seğrederken ben bunu yarın bloğa yazmalı ve arkadaşlar ile paylaşmalıyım.
Kendisi hakkında fazla bir bilgi bulamadım. TFF'nun sitesinde eğitimci olduğu dışında pek bir bilgi yok. Ama görmek isteyenler nereye bakacaklarını biliyorlar.

3 Şubat 2011 Perşembe

benim keşif meraklısı,
tiyatro, sinema düşkünü,
az derece de de olsa alışverişkolik
ayakkabı delisi
sevgili arkadaşım

esen'im doğum günün kutlu olsun