Pages

29 Ocak 2011 Cumartesi


Bu gün dün şans eseri izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Aslında filmi sadece Aishwarya Rai oynuyor diye izledim.

Yönetmen: Sanjay Leela BhansaliÜlke:HindistanTür: Dram, Aile, RomantikRating:imdb 7.2 (1,847 Oy)Süre:126 dakikaDil:HintçeSenaryo: Sanjay Leela Bhansali, Bhavani Iyer, Vibhu Puri Görüntü Yönetmeni: Sudeep ChatterjeeYapımcılar: Sanjay Leela Bhansali, Siddharth Roy Kapur, Deven Khote
Filmin Konusu & ÖzetiEthan Çok Başarılı Bir Sihirbazdır.Bir Gösteri Sırasında İnanılmaz Bir Kaza Geçirerek Felç Olmuştur.Hayatı Boyunca Çekeceği Bu Hastalığı Aşkın Sayesinde Yenebilecek Midir?
Bakmayın böyle yazdığına asla yenemiyor. Hatta kadını sevdiğini 12 yıl sonra farkediyor. Sadece bir gün ona aşık olarak yaşıyor. Ve sonra veda....
Ama beni asıl etkileyen filmin içinde geçen ve sonunda da söylenen sözler oldu.

hayat çok kısa dostlar
fakat hissederek yaşarsanız son derece uzun
o yüzden yıkın kuralları
çabucak affedin
en derinden sevin
ve sizi gülümseten hiç bir şeyden pişmanlık duymayın
keyif ile izlediğim konusu ve oyunculuğu ile gerçekten harika bir yapımdı.

28 Ocak 2011 Cuma

grip

en sonunda beni de buldu.
etrafımda bir sürü insan grip olurken ben olmadığım için sevinmiştim.
ama maalesef sonunda bana da bulaştırmayı becerdiler.
başım yerinde değil.
sinüzlerim tıkalı.
öksürüyorum.
hafiften ateşim var.
ve nefes alamıyorum.
umarım bir an önce iyileşirim çünkü benim gripler beni yatağa düşürmeden geçmez ama bu sefer yatacak vaktim yok.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Biskolata sen onlar kadar tatlımısın?

yok yok biz harbiden birbirimizin kopyası olmaya başladık.
üzüm üzüme baka baka kararır tam bizim 7 ailesi için yazılmış bir ata sözü olmaya başladı.
mevzuya gelirsek
geçenlerde televizyonda bir reklam gördüm. reklamın ne reklamı olduğuna bakmadım çünkü ekranda muhteşem gözüken 14 erkek vardı. net'te arayıp bulacam dedim bu reklamı uçtu gitti aklımdan. dün buldum bu sabahta gelir gelmez bloğa koyacağım dedim ama bizim tn uçarısı benden erken davranmış.
bkz http://www.youtube.com/watch?v=usTyUNaghaU
biscolatastarz anam o nasıl bir bisküvi reklamı...
reklamı şöyle bir izlemeye başlasanız emin olun bisküvi reklamı aklınızın ucundan bile geçmez ben bile farketmedim düşünün.
bisküvi için birbirinden muhteşem adamlar reklam malzemesi olmuş. iyide olmuş gözümüz gönlümüz açıldı.
ilgililere soru : acaba bu adamlardan birini vermeniz için kaç tane biskolatastarz almamız gerekiyor?
akılda kalan : alsak verirlermi acaba ?

18 Ocak 2011 Salı

Bir can Bir can eder?

Bu günden yaklaşık iki yıl kadar önce bir sabah bir karar verdim. İnsan olarak o güne kadar hiç kimseye faydası olmayan ben ilk defa birilerine bir faydam dokunsun istedim.
İlk iş o gün işten birkaç saatliğine izin aldım. Hayatımda birçok kez kan numunesi vermiş olsam da Kızılay Kan Merkezine gidip gerçek manada ilk kez kan verdim. Bir sürü form doldurdum, bir sürü soru yanıtladım. Ama inanılmaz bir zevkle oradan ayrıldım. Birine fayda olabileceğimin bilinci ile…
Ama daha sonra ihmal ettim. Durun kızmayın ihmal etmemin bir nedeni var. Biliyorsunuz altı ayda bir kan verebiliyoruz. Benim de tekrar kan verme zamanım geldiğinde tekrar Çapaya merkeze gittim. Tekrar formları doldurdum, tekrar sorulara yanıt verdim, küçük bir kan testi yaptırdım ve son olarak ta tansiyonum ölçüldü. Ve tansiyonum belki yorgunluktan ki alışveriş merkezini baya bir arşınlamıştık, belki yemekten ya da oraya her ne kadar isteyerek gitsek de hastane ortamının verdiği duygudan tansiyonum yüksek çıktı. Sorumlu doktor kilomu da göze alarak yüksek tansiyonum olabileceğini bu yüzden kan alamayacağını söyledi. Hatta ileri gitti devamlı tansiyon takibi yaptırmamı söyledi. Tamam belki kendi açısından haklı ama kiloluda olsam hayatım boyunca nadir zamanlar haricinde hiçbir zaman tansiyon problemim olmadı. Bende o gaz ve sinirle oradan çıktım. Bir hafta boyunca düzenli olan tansiyonumu ölçtüm ki haklı olarak hiçbir sorunum yok olduğu anlaşıldı o sadece o anlık bir mevzu idi. O gün olanlardan sonra bir türlü bir daha gidip kan verme fırsatı bulamadım. Sanırım fazla kızdım aslında şimdi düşününce bu fırsatı fazlası ile yaratabilirdim.
İlk kan verdiğim o gün başka şeylerde yaptım. Çapa tıp fakültesine gidip kemik iliği bağışlamak için başvurdum. Dört tüp kan verdim. Formları imzaladım. Bir hafta sonra telefonumdan bir hemşire beni aradı. Ve donör olabilmek için uygun olduğumu ihtiyaç anında beni arayıp haber vereceklerini söylediler. Tabii şunun da altını çizmekte fayda var donör dahi olsanız iliğinizi bağışlama hakkı size ait. İhtiyaç bile olsa bağışlamayabilirsiniz tercih sizin.
Orada da işimi bitirdikten sonra bu sefer organ bağışı için gerekli kısma gittim. Başvuru için bir form var o formu doldurup imzalıyorsunuz. Ama sadece sizin imzanız yetmiyor filmlerde ki gibi değilmiş olay ben imzaladım bitti. Maalesef bitmiyor. Kendi organlarınızı verirken bile ailenizden iki kişinin bunu onaylaması gerekiyor aksi halde bu mümkün değil.
Ve ailem organa kendilerinin de ihtiyaç duyabileceğini düşünmediklerinden bu konuda yardımlarını bile istemedim çünkü beni anlamazlardı. Kendi başlarına gelmeyen bir şeyi bilmiyorlar ama kendi başlarına da gelebilir bunu da düşünmüyorlar. Formu doldurdum imzaladım aylarca çantam da sakladım bir gün beni anlarlar belki imzalarlar diye ama olmadı. Kendi bedenim konusunda bile kararı ben veremiyorum. Ama ben öldükten sonra onlar verecekler bu kararı gerçi sıkı sıkı çaktırmadan tembihliyorum. Bana bir şey olursa ve ihtiyaç olursa bütün organlarımı verin diye ama ciddiye aldıklarını zannetmiyorum.
Az önce doktorlar dizisinin dün akşam yayınlanan bölümünü izledim. Küçük bir çocuğun organ ihtiyacı, annesinin içinin yanışını, gülümün sırrını ve bir kadının beyin ölümü gerçekleştiği halde kocasından ayrılamayışını seyrettim. Biliyorum bu sadece bir dizi ama diğer taraftan hayatın gerçekleri…
O zaman yaptığım şeyle gurur duymuştum. Ama bu gün yarım bıraktığım için üzülüyorum.
Umarım en kısa sürede tamamlarım…..
Birkaç damla kan, biraz acıyla alınan bir ilik ve sizi bir ömür daha yaşatacak bir organ bağışı bir insan hatta birkaç insan demektir.

17 Ocak 2011 Pazartesi

İşte Yeni Yavrularımız

mr. Tarçın
mrs. Biber
Tarçın fazla meraklı fotoğraflarını çekmek kolay oldu ama biber o sürekli kaçtığından baya zorlandık. Zoraki fotoğrafta bu kadar oldu.

Pazar, Alışveriş, Yağmur ve dahası

Dün yağmur altında dolaştım. Beyoğlunun pasajlarını, kitapçıları ve müzik marketlerini...
Aslında geçen pazar gidecektim ama küçük kardeşim son beyoğlu ve taksimde gerçekleşen olaylardan sonra beni yalnız göndermek istemedi iyide etmiş çünkü bizim arkamızdan gene karışmış bir sürü olay çıkmış haberlerde görmüşsünüzdür.
Neyse diyeceksiniz ki bu yağmurda derdin neydi. Bir arkadaşımın doğum günü var. Giyecek bir şey ya da kullanacağı bir şey almak yerine anı olarak saklayacağı bir şey almak istedim bu sefer eski plakçıları dolaştım kendisi küçük bir krocan olurlar ki bu sebeple ona çok sevdiği ibrahim tatlıses'in plaklarından birini almak istemiştim ama bulamadım. Başka bir arkadaşımında doğum günü gelecek ay onada çok sevdiği yavuz sultan selim'i anlatan şöyle ciltli gösterişli bir şey almak istedim maalesef onuda bulamadım. Sucuk gibi ıslandım. Bir sürü yol yürüdüm. En sonunda da pek içime sinmesede alışverişmerkezlerinden birinden birer tane yüzük aldım. Takarlar mı yada beğenirlermi bilmem ama o kadar çok dolaştım ki en son bunlarda karar kıldım.
Allahtan yağmur yüzünden hastalanmadım yoksa yanmıştım.
Günün asıl talihsizliği akşam oldu. Gene babamla tartıştım. Anlaşamıyorum ben bu adamla anlatmaya çalıştıklarımı anlamıyor, bağırmayı konuşmak sanıyor ve dinlemiyor. O yüzden dün gece sinir bozukluğu ile doğru düzgün uykuda uyuyamadım. Sağa döndüm, sola döndüm olmadı. Afakanlar bastı diye battaniyeyi attım serinlersem uyurum dedim olmadı. Mp 3 taktım kulağıma müzik dinleyeyim dedim. En sonunda dalmışım kafamda milyonlarca düşünce dolanınca maalesef uyuyamıyorum o yüzden müziğe verdim kendimi...
Bu arada iki tane köpüşümüz oldu en kısa sürede fotoğraflarını burada yayınlayacağım.
Ve Twilight Fan sitemizde benimde naçizane katkıda bulunduğum bir hikaye yayınlanmaya başladı ki bu durum beni baya heyecanlandırıyor.
Şimdilik bu kadar

14 Ocak 2011 Cuma

Yalnızlığı Satın Almak

Her pazatesi, çarşamba, cuma, cumartesi ve pazar yaptığım gibi bu gün'de Ayşe Arman'ın köşesini okudum.
Zehra teyze ölmüş, bileniniz bilir bilmeyenler için yazayım Zehra teyze Ayşe Arman'ın düzenlediği yardım kampanyasından yararlanan bir şahsiyetti. Neyse derine girmeyeceğim....
Beni asıl Ayşe'nin yalnızlığı anlatışı yıktı. Üşündün mü? Hastamısın ? diye soran biri olmaması gibi bir şey yazmış.
Sonra geçenler de babamla yaptığımız konuşma geldi aklıma. Malumunuz bendeniz hala bekarım. Babam da geçenlerde çekti beni kenara ne düşünüyorsun, ne yapmak istiyorsun diye sordu. Bende hayatımın olduğu halinden memnun olduğumu söyledim.
Peki dedi annen ve ben öldüğünde tek başına ne yapacaksın diye bir soru yönelletti.
Hayatıma olduğu şekilde devam edeceğim dedim. Bir evim bankada biraz param var çalışıyorum da illaki emekli olurum ölmezde sağ kalırsam dedim kendime bakarım.
İkinci soru geldi. Tek başına olmak zor olmayacak mı? Gerçi ben amacını anladım. Aklı sıra beni bu yolla vurup evlilik hakkında ki düşüncelerimi değiştirmek. Annem de bunu yapıyor ama o genelde çocuk, torun muhabbetinden sarıyor.
Dur dedim orada. Hayatımın 32 yılını tek başıma ve sizinle geçirdim. Bu saatten sonra yalnız kalmamak ya da çocuk sahibi olmak adına biriyle evlenmem. Bu saatten sonra ancak seveceğim, saygı duyacağım, anlaşabileceğim ve konuşabileceğim biri ile evlenirim bunlar olmaz ise beni pas geçin ben evlenmem dedim.
Babam beni bildiğinden fazla üstelemedi. Sabit fikirliyimdir.
Ama bu sabah Ayşe'yi okurken bir an düşündüm yalnız olmak yalnız kalmak nasıl bir şey diye çünkü ben hayatım boyunca hiç yalnız kalmadım. Bahsettiğim yalnızlık öyle bir anlık kaçışlar değil hepten yalnız olmak. Ama sonra yalnızlığın bile satın alabileceğini düşündüm. Paran varsa başını sokacak bir evin varsa, ek bir gelirin varsa hayatın tadına varabilir, yeni dostlar, arkadaşlar edinebilirsin. Öyle büyük zenginliklerden bahsetmiyorum, ama illaki elinde ki ile hayatını renklendirebilir ve yalnız kalmaktan uzak bir yaşantın olabilir. Bir ailen olmaz, çocukların olmaz belki ama en azından arkadaşların olabilir. Arkadaş satın almaktan bahsetmiyorum yalnız anlaşılmasın ortak hobileri, ortak ilgi alanları paylaştığın bir çevreye dahil olmaktan bahsediyorum.

11 Ocak 2011 Salı

Şimdilik bu kadar...

Şu anda pencereden dışarı bakıyorum.
Her yer olabildiğince benim allahın pamukları dediğim sis ile kaplı nerede ise görüş mesafesi 10 metre'nin altında.
Her sabah önünden geçtiğimiz taş ocakları var. Taş çıkarmak için kazılan devasa toprak alanları, oranın merkezi kazılmaktan çukurlarmış sis oraya çöktüğünde öyle bir manzara ortaya çıkıyor ki hani insanın içinden sisin içine sanki pamuk yığınıymışçasına atlamak geliyor.
Geçen haftaya nazaran biraz daha iyiyim. Bu hafta sonu olacak bazı şeyler daha keyifli olmamı sağlayacak.
Tabii bunun için önce zam farkımı almam lazım çünkü onu alırsam kredi kartı borcumun tamamını kapatıcam. Çok cüzi bir rakam kaldı. Ama olsun bir an önce kurtulmak istiyorum.
Bu hafta sonu planım biraz hava almak, dolaşmak, alışveriş yapmak..
Beyoğluna çıkacağım benim için müziğin, resmin, keyfin bir arada olduğu mekana...
Bir iki hediye bakıcam birazda kendime birşeyler bakarım ama bu sefer bütün beyoğlunu adım adım, pasaj pasaj dolaşmak niyetindeyim. Kafama göre bir şey bulamasamda dolaşıcam fotoğraf makinemide yanıma almayı düşünüyorum. Bu güne kadar hiç fotoğraf çekmediğim kiliselerde ki eğer girebilirsem çekim yapmak niyetindeyim.
Şimdilik bu kadar

8 Ocak 2011 Cumartesi

Başlık bulamadım.

Bu sabah anlamsız bir şey yüzünden kırıldım. Suçlandım. Sadece bakış açım daha relax diye yargılandım.
Malum konu Muheşem Yüzyıl ile başladı günüm, gazetelerde gene baş haber konusuydu. Benim bakış açım ne olursa olsun bir şans vermekten yana idi. Neden diyeceksiniz en önemlisi elbette ki emek verilmesi sebebi ile idi. Diğer taraftan kabul ediyorum. Padişahımızı rencide edecek, osmanlıyı rencide edecek aşırı bir olay olursa tabii ki her kez gibi karşısında dururum. O ayrı.
Ama ben genel bir perspektiften bakmaya çalıştım. Önce bir şans verelim bir kaç bölüm izleyelim sonra değerlendirelim dedim. Zaten kimsenin hoşuna gitmezse izlenme oranları düşer ve yayından kaldırılır.
Neyse mevzu buradan başladı. Boş, kendini yetiştirmeyen gençlik olarak devam etti. Suçlamanın sebebi osmanlıyı sevmememmiş, seviyorum dedim sonuçta o benim geçmişim. Sevseydin tarihini öğrenir, araştırır, incelerdin dediler, iyi de dedim ben tarih sevmem hatta oldum olası nefret ederim.
Bilirsiniz benim Atatürk tutkumu onu ne kadar sevdimi ağlayarak yazmıştım daha önce ama onuda sorun bana hangi savaşı hangi tarihte yaptığını, nutkun tamamını, çok bariz bir kaç sözü dışındaki sözlerini ne de yaptığı çalışmaları bilmem. Bende tarihe karşı bir merak yok çünkü....
Okuldaykenden sevmezdim zaten, bu yüzden öğrenmeye çalışmaz, konu anlatımında bile ezberler hocaya soru soracak kısım bırakmazdım. Osmanlı sevmiyormuşum sevsem araştırır öğrenirmişim. Bu bir savunma yazısı değil, öyle gözüküyor olabilir ama ben gerçekten tarih sevmem..
Sonra olay döndü dolaştı asıl konuya geldi. İnternet 10 yıldan bile fazladır var millet çatleşir durur envayi konuda forumlar vardır. Ben hayatımda ilk defa bir foruma üye oldum. Twiligt'ın forumuna laf döndü dolaştı ona geldi. Boşmuşuz, boş şeyler okuyormuşuz, boş şeyler seğredip, boş şeylerle ilgileniyormuşsunuz.
İşte bu noktada kendimi savundum. Günde 12 saat çalışıyorum. Genelde okuduğum kitaplar daha öncede yazdığım gibi aşk, macera ve polisiye tarzı yani öyle ağır kitaplar okumam neden diyeceksiniz benim amacım sadece eve gittiğimde kafamı dağıtmam bütün günün yorgunluğunu üstümden atmak hatta romantik komedi ya da komedi filmleri bile sadece bu sebeple izliyorum. Uzaklaşmak belki de kaçmak için...
Doğrumudur bakış açısı tabii ki bana göre doğru olan bir başkasına göre doğru olacak diye bir kural yok. Ama ben sokağa istediğim anda çıkıp, üç beş arkadaşım ile sohbet edip, istediğimi istediğim an yapacak bir durumda değilim. Kendi içime kapanmayıda pek tercih etmem öyle insanlardan uzak bir odada tek başıma da duramam annem ve babamın yanında en rahat ne yapabilirsim onu yaparım.
Okumadığım ki okurum, ama öyle kültür seviyemi arttıracak çalışmalar, araştırmalar, tarih vesaire okumamakla suçlandım. Ben onun yerine tiyatro, sinema, müzik ile ilgilenirim. Düşünce farklılıklarında çatışmaya girdim. Kabul ediyorum ezildim ve kaybettim.
Ama ne olursa olsun insanın birini ya da bir şeyi sevmesi için onu tanıması şartmıdır. Zannetmiyorum hatta bu konuda bir soru attım ortaya onada cevap elma ile armudu karıştırmak oldu.
Soru aynen şuydu. Annemiz veya babamız bizi seviyor, tanımadan sevmek söz konusu olmaz ise annem veya babam beni hiç tanımadıkları halde neden seviyorlar. Cevap o farklı sen onların bir parçasının oldu. Tamam dedim bende osmanlıyı hiç bilmesemde ki bilgim gerçekten kısıtlı hatta çok az çünkü hafızam gerçekten o tip bilgileri saklamıyor. Osmanlı da benim bir parçam ve parçam olduğu için seviyorum.
Ama gene de bu şekilde değerlendirilmekten dolayı kırıldım. İnsanların hayatlarına verdikleri şekil ve yön sadece o kişiyi ilgilendirir. Ne şartla olursa olsun fikirlerini ve tezlerini kabul etmesen bile saygı duymalısın ya da ne bileyim ona bunu öğretmek adına farklı bir bakış açısı elde etmesi adına ona bir kitap alabilir onu bu konuda bilgilendirebilirsin. Onun bilmediği bir konuda ahkam kesmeden önce onun bilgi eksikliğini tamamlamasına yardımcı olabilirsin. Ben bilmediğim konuda ahkam kesmem hatta tarih konusunda asla... Sadece biraz şans verilmesini istedim.
Şimdi düşünüyorumda sanırım bunun sebedi ders kitaplarında hep savaşların anlatılmasından dolayı olabilir.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Benden bir şeyler

Benden bir şeyler kısmına bildiğiniz gibi kendi çektiğim fotoğrafları koyuyorum.
Ben mekan fotoğrafları çekmeye bayılırım. Mimariyi özellikle eski yapıtları çok severim.
Şu ana kadar koyduğum resimler pc'de yüklü olanlardı. 3000 e yakın fotoğrafım var. Pc'de olanları bitireyim sonra cd ve dvd'de olanları koyacağım.
İçlerinde müzeler, camiler,saraylar, turisttik bölgeler olan bir karma foroğraflar sunacağım size umarım beğenirsiniz.

Biraz Sabır

Hayata farklı bir bakış ile bakmam gerektiğine karar verdim.
Bir iki ay içerisinde bütün sıkıntım son bulacak her şey geride kalacak.
Sonra ne mi olacak.
Şimdilik bilmiyorum. Ama hayatımın bu tek düzeliğinden, sıradanlığından kurtulmaya karar verdim. Bir şey bulucam hem değişimi hızlandıracak, hem de hayatıma renk katacak.
Bulmak zorundayım artık yaşam şeklimin, işimin beni öldürdüğünü düşünmeye başladım.
Hayatın her saniyesinden zevk almak istiyorum. Her saniye yaşama dört elle sarılmak.
O yüzden şu geçen gün size yazdığım anket mevzuna kafayı taktım. Bir arkadaş yardımı ile oraya üye olacağım ve kazanacağım para ile ki kazanmayı umuyorum. Hayatımı değiştireceğim.
Sadece bir kaç ay daha beklemem gerek.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Memnun olmayan yok..

Bu gün kafayı acayip bir şeye taktım.
İnternet üzerinden anket doldurarak para kazanma mevzuna....
Google'dan araştırdım. Anlaşılan o ki memnun olmayan yok bu işten.
Sistem aynen şu;
Dünyaca ünlü markaları temsil eden anket firmaları var ki benim üye olacağım site söylenene göre bunlar arasında en iyilerden biri...
Firma tamamen amerikan menşeili olduğundan, site tabii ki ingilizce ama kaydınızı yaptıktan sonra işaretleyeceğiniz dil seçeneği ile size bütün anketler türkçe geliyor.
Şimdi diyeceksiniz neden firmalar böyle bir yola gidiyor. Bizde her ne kadar firmalar anket yapma eğiliminde olmasalar da özellikle yurtdışında firmalar yeni çıkardıkları ürünler hakkında insanların düşüncelerini merak ediyorlar. Düşünün ki internet üzerinden milyonlara ulaşabiliyorsunuz. Ama bunu normal yollardan yani anketörler aracılığı ile sokak sokak yapsanız büyük bir kitleye ulaşma şansınız yok. Bu yüzden firmalar bu yolu seçiyorlar.
Ve bu işlem karşılığından her anket için size 5 $ ile 30 $ arasında bir ücret ödüyorlar. Anketörlere verecekleri parayıda size vermiş oluyorlar.
Benim kayıt olacağım site bir üyelik ücreti alıyor. Tek bir sefere mahsus 34 $ ve bunu hemen ertesi gün dolduracağınız anketlerle zaten karşılıyorsunuz. Siz ne kadar çok anket doldurursanız kazancınız o oranda artıyor ayrıca anketi doldurup doldurmama seçeneği sadece size ait yani bedeli en yüksek anketleride doldurabilirsiniz yada en düşüklerden sürüm yapabilirsiniz.
Ödemeye gelince firmanın bünyesinde sanal bir hesabınız var. Orada toplanan parayı kendi tercihinize göre ister çek olarak alabilir ve türkiyede aracı bir bankada bozdurabilirsiniz yada direk banka hesabınızın olduğu bir bankaya havale yapabilirsiniz.
Ben bir kaç gün daha araştırıp ingilizce bilen bir arkadaşımın yardımı ile başvurmaktan yanayım şu anda, kayıt ücretini ödedikten sonrada günde sadece yarım saattimi ayırarak para kazanmak niyetindeyim.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Bir Garip 1 Ocak

Ben bir çok kişinin aksine bu gün çalışmak zorunda bırakılanlardanım.
Dün gece oldukça geç bir saatte yatmama rağmen bu sabah 7:20 de kalkıp işe geldim.
Pöh
Sanki neden geldik onuda anlamadımya neyse...
Gerçi neden geldiğimizi biliyorum. Sevgili patroncuklarım hacı hoca tayfasındalar. Dolayısı ile bu gün bize işyerine kapalı tutmak yakışmaz diye sabahın köründe işyerime geldim.
Gelen giden yok, telefonlar çalmıyor, bilgisayar da olmasa uyuyup kalacam burada...
Ve tüm bunları yapan patronlarım dan biri bu gün açmamak ayıp olur demesine rağmen(hacı olmayan) akşam pizzlenip sabah o halde işe gelmiş....
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...
Amaç sadece bize eziyet etmek.
Ne vardı sanki bıraksada istediğimizi yapsak çok mu zor yani, insanlara bir şey ispatlama çabası neden...
Ben hacıyım dükkan açarım bu beni müslüman yapar demek amaç, tabi böyle yaparak insanları soğuttuklarının da farkında değiller.