Pages

10 Kasım 2010 Çarşamba

Sana Atam

Seni ilk defa nerede gördüm hatırlamaya çalıştım bu sabah, fark ettim ki ben sanki seni doğduğum gün görmüşüm. İlk nerede gördüm nasıl gördüm hatırlamıyorum bile ama o mavi gözler, o sarı saçlar hep hayatımın bir parçası olmuş.
Seni unutturmaya çalıştıklarını fark ettim bu sabah, yıllarca biz seni sevmeyi öğrendik. Ailemiz, vatanımız, bayrağımız, marşımız gibi seni aziz tuttuk. “Hoş şimdi kendini bilmez şerefsizler okullardan bayrağımızı ve marşımızın okunmasını kaldırmaya çalışıyorlar ama karşılarında bizi bulacaklar” Sana edilen sözü anamıza, babamıza, kardeşimize edilmiş gibi kabul ettik. İyi söyleyenin arkasında kötü söyleyenin karşısında tek vücut olduk. Biz seni vatan toprağımız kadar çok sevdik. Seni sevmek bize öğretilmedi aslında biz seni tanıdıkça sevdik….
Oysa şimdi insanlar sokaklarda senin için bir dakika bile durup saygı duruşunda bulunmaktan çekiniyorlar. Bu sabah seni izledim. Naşının dolmabahçeden alınıp etnografya müzesine gidişini izledim. Çoluk çocuk, genci, yaşlısı, kadını, erkeği ağlamış ardından ama şimdi insanlar senden bir dakikalarını bile esirgerken ben bu satırları yazarken içimden ağlıyorum.
Seni çok sevdim o mavi gözler içime düştü, ben içine düştüm o maviliğin ama şimdi seni yok sayıyorlar. Yok saymaya çalışıyorlar. Senin çocuklarına, öğrencilerine artık senin bir değerin yokmuş sıradan biriymişsin gibi davranıyorlar.
Amerikalılar çocuklarına dinlerini öğretmek için noel baba gibi bir hayal yaratırken biz vatan sevgisini aşılamak için artık seni anlatmıyoruz çocuklarımıza ve çocuklar artık nesil ilerledikçe vatan sevgisini unutuyorlar. Vatana en büyük hizmet olan askerliği bile angarya görüyorlar.
Bu sabah senin için ağlıyorum, kendim için, ülkem için ağlıyorum. Seni bize içki masasından kalkmayan bir ayyaşmışsın gibi lanse edenler için ağlıyorum oysa onlar senin de insan olduğunu unuttular, seninde zaafların olabileceğini unuttular, onlar senin bütün yaptıklarını yok saydılar. Birebir yaptıklarını bir kenara koydular, bu ülke için akıttığın teri yok saydılar. Düşündüm o tepelerde, dağlarda o senin bize bıraktığın ve bizim en çok gurur duyduğumuz ama şimdi yok edilmek için emek verilen ordunla görev başında da olmayabilirdin. Dört duvar arasında bir odada bu ülkeyi yönetebilirdin. Ama yapmadın görevinden tek bir gün bile kaytarmadın. Sen lider olmak için doğdun, sen liderimiz, önderimiz olmak için Allah tarafından bize gönderildin. Onlar senin yaptığın iyilikleri görmek istemediler onlar senin yapmadıklarını görmeyi tercih ettiler. Bir zamanlar insanlar büstlerini gördüklerinde sana olan saygılarını gösterirken şimdi o büstleri taş parçaları yerine koydular. Oysa ben sadece iki ay önce huzurundaydım. Senin naşının olduğu anıtkabirde sana saygımı sundum. Yıllardır içimde taşıdığım hasretimi dindirmek için huzuruna çıktım. İnsanların sana karşı sergiledikleri bu tavırlardan dolayı ağlamak istedim. Gerçek mezarın olmasa bile o mozoleye insanların taş parçası olarak görmek istedikleri o mozoleye sarılıp hüngür hüngür ağlamak istedim.
Ben seni çok özledim. Hiç görmedim. Ama hergün senin varlığını hissettim, her gün güneş doğarken özgürce aldığım nefeste seni gördüm. Özgürsem senin sayende olduğunu bildim.
Sen olmasaydın bir başkası olacaktı. Ama sen oldun sen seçildin. Sen önderlik ettin ve bu halk senin arkandan tüm o kötü düşünenlerin haricinde kalanlar içten bir rahmet okuyup, içimizden biri bile seni bize verdiği için Allaha dua ediyorsa, biri bile arkandan tertemiz, içten bir Allah razı olsun diyorsa eminim ki rabbimizde o duaya istinaden seni gün geldiğinde koruyacaktır.
Dedim ya seni özledim diye anıtkabirin salonlarında senden izleri gördükçe, senin gerçek mezarını gördükçe sana ait olan bu yere dokunmanın verdiği hazzı yaşadım. Geçen sene dolmabahçede’ki odanda bulunan eşyalarına dokunurken varlığını hissetmeye ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark etmiştim. Tablolarının olduğu salonda tablolarına bakarken onları sanki yapıldıkları ilk günkü gibi muhafaza ettiklerini fark ettim sonra fark ettim ki resimlerde o kadar canlıydın ki o kadar gerçek gibi duruyordun ki sanki o resimlerden çıkıp geldim hadi tekrar başlayalım hadi tekrar bu insanlara bir vatanlarının olduğunu hatırlatalım diyeceksin diye düşündüm. Sonra utandım, utancımı anı defterine üzülerek yazdım senin bıraktığın bu ülke için, kanlarını dökenleri yok saydığım için utandım. Bu gün bile senin arkandan gizli gizli ağlarken utandım.
Oysa isterdim ki tıpkı o naşının taşındığı gün gibi bu gün herkes seni yaad etsin, saygısını göstersin arkandan bir dua okusun ama olmuyor. Seni her gün içimizde biraz daha öldürmeye uğraştıklarını gördükçe kahroluyorum.
Seni kaybedersek, seni unutursak, senin öğrettiklerini yok sayarsak, senin kurduğun ordumuzu Mehmetçiklerimizi yok sayarsak ölücez. Ben dayanamıyorum sana edilen sözler o kadar ağırıma gidiyor ki seni unutursam Türklüğümüde unutacakmışım gibi geliyor.
Seni unutmamak için her gün güneşe bakmaya devam edeceğim.
Seni unutmamak için bayrağımıza bakmaya devam edeceğim.
Seni unutmamak için marşımızı söylemeye devam edeceğim.
Seni unutmamak için maviyi her zaman seveceğim.
Ama asla senden af dilemeyeceğim çünkü buna bile yüzüm tutmayacak kadar kendimden utanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder