Pages

18 Kasım 2011 Cuma

Sağır Odalar

beni bileniniz bilir. bütün günün yorgunluğunu atmak adına ya kitap okurum ya televizyon izlerim. konu olarakta en büyük şartım içinde sıkı bir aşk olmasıdır. sevmem başka tarzları, arada vardır izlediklerim ya da okuduklarım ama ucunda köşesinde mutlaka aşk vardır.
babamla sık sık izlediğim diziler yüzünden kavga ederiz. konularının klişeliğinden tutunda hikayede olmayacakların oldurulmasına kadar, ona göre hayatta olmaz dediği şeylerin dizilerde olması nedeni ile çıkar tartışmalar. kimin eli kimin cebindeden.
daha önce bir kaç defa yazdığım çok sevdiğim bir dizi olan fatmagül'ün suçu ne dizisini dün gece izlerken dizinin genelinde yaşananların her gün gazetelerde en büyük dramların yazıldığı üçüncü sayfa haberlerinin konu edildiğini sadece görmek isteyenlerin bir bütünün içinden cımbızla çekip bir konuyu ortada irdelemeye çalıştıklarını bir kez daha gördüm.
sonra izlediğim dizileri düşündüm arka planda görünmeyen ya da aslında kocaman puntolarla yansıtılan ama bizim başımıza gelmediği sürece ya olurmu hiç öyle şey, ne kadar saçmalamışlar dediğimiz hikayeleri görmek istemeyiz.
hangi dizi bize yada bana neler anlatmış irdelemek istedim. madem ki fatmagül'den açtık konuyu oradan gidelim.
fatmagül'ün suçu ne; kadına yapılabilecek en büyük hayvanlığı tacevüzü gözümüzün önüne serdi. bizim başımıza gelmez ya, biz tecavüzden çok fatmagülü oynayan beren saat'in oyunculuğunu konuştuk. tecavüz edenin değilde tecavüze uğrayanın suçlu olduğu gözümüze sokuldu ilk bölümlerde bedeli madur ödedi. dışlandı, ayıplandı, orospu olmak ile bile suçlandı. sonra cezası bunlada bitmedi tecavüz olayını gerçekleştiren grubun içinden biri ile zorla evlendirildi. adını temizlemek adına tanımadığı ama yaşadığı vahşetin tanığı biri ile ve ne oldu. adı temizlendi ailesinin adı kurtuldu. kötü kadınlıktan çıktı. oysa sadece cezasının derecesi arttırıldı. güzel tarafı gerçek hayatta olurmu diye inanamayacağım bir şey oldu. o adama aşık oldu. vedat türkali bu hikayeyi yazarken gerçek kahramanları varmıydı bilmiyorum ama ben bu diziyi izlerken bütün o suçun üzerine fatmagülün hayatını tekrar düzene koyduğunu görmek adına izliyorum. sevebildiğini yoluna devam edebildiğini görmek adına. umut etmek adına. birilerinin tıpkı onun yaptığı gibi hayatına devam edebileceğini inanmak adına.
3.sayfanın yüzümüze vurulması adına, başımıza gelebileceğini kabul etmek adına izliyorum.

bir çocuk sevdim; zengin oğlan, fakir kız hikayesi malumunuz çocuğun ailesi kızı istemez kızda hamiledir. klişedir ama gerçekliğide ortadadır. 3 sayfaya haber olmazlar belki ama kulaktan kulağa fısıldanır hikayeleri
boynu bükük bırakılmış hamile kızın ailesi rezil rüsfa olur. oysa kızın tek suçu sevmektir. suçludur. bedeli ödetilmelidir. aşağılanır, hor görülür, orospulukla suçlanır ta ki biri elini uzatana ona sahip çıkana kadar gene aklanır ak pak tertemiz olur. sevmediği bir adamla evlendirilir adı kurtulur. bedel ruhu ölür, gençlik hayalleri, umutları her şeyi oysa tek suçu sevmektir. sevmek onu cesur kılar yaptığı hata değildir çünkü sevmiştir.ama gelenek ve görenekler, aile ve çevre baskısı kocaman bir duvardır önünde, sonra evlendiği adam sever onu ve oda sevmeyi ve güvenmeyi öğrenir. peki ya birbirlerini sevmezlerse yalanlarla örülü duvarları yaşanmışlığı kabul etmezse sevdiği için bütün hayatı boyunca bedel ödemeye mahkumdur. evlendiği adamla ilgili kısımları yazarken sadece tahmin yürüttüm. çünkü daha çok yeni dizi ama bu dizi bana aileniz arkanızda olsa bile mecbur edildiğiniz bir yaşamın içinden sıyrılıp güçlü olmayı anlatıyor. mine'nin yaptığı doğrumuydu değilmiydi tartışmasını açıyor. bencillik mi etti yoksa haklımıydı eylemin de, biz buna cesaret edermiydik. ama gene hayatın yaşınmışlığını bizim başımıza asla gelmediği için inanamayacağımız bir gerçeği sunuyor oysa tam bu şekilde olmasa bile bu olayı yaşayan kimi mutlu sonlar bitmiş kimi hüsran olmuş bir sürü hikaye kahramanı var. gerçek belki bir parça çarpıtılıyor ama hep orada başkalarının yaşanmışlıklarında.

lale devri ; iki ayrı hikayesi var bana göre önce kötü olanla başlayalım. aşık olacağınız kişiyi seçemezsiniz, kaderinde bir çok kadının yada adamın başına gelmiş hatta gelebilecek bir olay vardır. bu dizidede aynısı oldu. yeşim ablasının kocasına aşık oldu. imkansız değil imkansız bunun için geçerli olamaz. ama bir gerçek var ki verdiği savaş doğruları yalnışı ile gerçek. kardeş iki kadına aşık olan bir adamda cabası ama gene etik kurallar dahilinde gelen ayrılık ve yıkım. ardından doğan muhteşem bir başka aşk. çınar şıpsevdimi değil ama düştüğü boşluktan onu kurtaran her kadına aşık. şimdi ölen karısında bir kızı, karısının kız kardeşinden bir oğlu var. ve aşık olduğu bir karısı. 3. sayfa haberi bu hikayede ancak bir cinayet ile çıkar ama bütün bunlar yaşanmışlıktır. her an olabilecek şeyler. yüzümüze magazin sayfalarında vurubilecek gerçekler hiç olmadımı şimdiye kadar oldu. aynı adamı seven iki kardeş olmadı mı oldu. mesela neşe, gülden karaböcek aynı adamı seven iki kardeş....
yargıladığımız bu diziler aslında hayatımızın bir parçası senin benim bir başkasının başına her gün gelebilecek şeyler. günahlar, sevinçler, hüzünler, imkansızlıklar ama illede kenarından köşesinden tutulan gerçekler.
olmazlar yok olanlar var bu hikayelerde. abartılar söz konusumu kısmen, olmazlar söz konusumu bakış açısına bağlı, ve daha gözümüzün önüne serilmeyen bir sürü yaşanmışlıklar var.
televizyonda gördüğünüz o diziler hem size vakit geçirtmek, hem ilginizi bir noktaya yönlendirerek gelir elde etmek amaçlı olduğu kadar kendi naçizane fikrime göre hayatın gerçeklerinin, ödenen bedellerin yüzümüze vurulmasıdır.
sadece aşkı meşki göstermek değil yaşanmışlıkları izlemektir.
sağır odalar bu yazıya başlarken aklıma gelen bir başlıktı. çünkü biz sağır ve sığ bir dünyada sadece kapatıldığımız odada izlediğimiz televizyonda işin eğlencesini görerek yaşayan bir toplumuz gerçekleri olmazları görmeyen bir toplum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder