Pages

4 Ekim 2010 Pazartesi

Peki SUÇLU kim di?

Yalnız başınıza bir sokakta yürüyorsunuz. Belki aceleniz var belki yok. Gece veya gündüz zamanın önemi yok. Birden bir el ağzınızın üzerine kapanıyor. Şimdide kollarınızı sarmak, çırpınmanıza engel olmak için boşta kalan diğer el ile vücudunuz sarılıyor. Sonra karga tulumba kuytu bir yere çekiliyorsunuz. İçinizde ki korku her saniye daha fazla büyüyor, her saniye canınız daha fazla yanıyor. Havaya tekmeler savuruyorsunuz. Sağa sola vurmaya ses çıkarmaya çalışıyorsunuz. Ama nafile arkanızda saklanan sizi saran o beden hareketlerinizi kısıtlıyor. Sonra sizi kimsenin görmeyeceği, sesinizi duymayacağı bir yere götürüyor. Yere düştüğünüz an asıl korku ile yüz yüze geliyorsunuz. Onun yüzünü görüyor, gözlerinde ki bakıştan aklından neler geçirdiğini anlıyorsunuz. Adamı şöyle bir tartıyor, etrafınıza bakıyor önce kaçmak için bir yol arıyorsunuz. Yok kaçmak için bir yol yok.
Adam üzerinize pervasızca abanınca bu seferde debelenmeye vurmaya çalışıyorsunuz hatta ona vurmak için sert bir şeyler arıyorsunuz.
Hakkı olmayarak bedeninize dokunuyor. Önce dudakları ile sizi öpmeye kalkıyor karşı çıkınca bu sefer yüzünüzün diğer yerlerini öpüyor. Ve o zaman anlıyorsunuz ki öpücüklerde kirlenirmiş. Boynunuza kaydırıyor dudaklarını sonra sizi bacaklarının arasında hapsederek bu sefer elleri ile üzerinizde bulunan gömleği parçalarcasına açıyor. Göğüslerinize iğrenç bir şekilde saldırırken siz hala karşı koymaya, debelenmeye, avazınız çıktığı kadar bağırmaya devam ediyorsunuz. Elleri göğüslerinizi elliyor o pis dudakları onları pisletiyor. Hızla elleri bacaklarınıza kayıyor. Eteğinizi yukarı kaldırırken o ilk defa yüzünü gördüğünüzde aklınızdan geçen gerçekle yüzleşiyorsunuz. İç çamaşırınızı bir hayvan gibi yırtarak çekip çıkarıyor. Kendi pantolonunu çıkarırken bir anlık fırsat deyip tekrar vurmaya başlıyorsunuz. O zaman birazdan yiyeceğiniz tokattan daha hafif keşke sadece bu şekilde vursa diyeceğiniz o tokatlar yüzünüze iniyor ve sona sizi biraz daha yaklaştırıyor. Bedeni üzerinize bütün kuvveti ile abanıyor. Onu içinizde hissederken sadece kesif keskin bir acı duyuyorsunuz. Sadece bedeniniz acımıyor ruhunuzda acımaya başlıyor. Fiziksel yaralar oluşuyor, ruhsal yaralar oluşuyor. Ve son sizi öylece orada yaralı halde bırakıp gidiyor.
Ülkemizde birçok kadın bu tür eziyete katlanıyor. Yasal bildirimler polis kayıtlarında mevcut ya ailelerin utançlarında dolayı bildirmedikleri vakalar.
Adı tecavüz olan, ama cezasını sadece suçlunun çekmediği, en büyük cezayı Mağdur’un çektiği. Tecavüzcü sadece bedeninize değil ruhunuza da tecavüz ediyor. Beş dakikalık bir memnuniyetinin bedeli olarak sizin hayatınızın kararmasına neden oluyor.
Neden mi yazıyorum bunları. Dün akşam yemekte otururken televizyon da son zamanların meşhur dizisi fatmagül’ün suçu ne yayınlanıyordu. Konuyu hepiniz biliyorsunuz malum ama beni bu dizide asıl sinirlendiren şey kıza tecavüz eden kişilerden ziyade ona sırtını dönenler önce ailesi, sonra sırtını dayadığı her şeyden çok sevdiği adam nişanlısı. Nişanlısının babası önce nişanlısına nasıl alacaksın onu, nasıl çocuk yapacaksın, nasıl başkasının teslim aldığı kıza karım diyeceksin dedi. Sonrada nişanlısının annesi fatmagül’e seni öldürdü artık olmaz artık yoksun dedi. Fatmagül yere yığıldı kaldı. Masa da otururken ağzımdan bir anda işte bu kadar seviyormuş nişanlın seni dedim. Herkes özellikle erkek kardeşim bana baktı.
Nasıl alacak ki dedi.
Seviyorsa alacak dedim
O zaman orayı terk etmesi lazım dedim.
Gerekirse yapacak dedim.
Ama sonra bu sözleri söylerken aileme baktım. Sonra televizyona, gerçek fatmagül’ler geldi aklıma. Mağdur Fatmagüller
Hem mağdur hem de toplumun gözünde suçlu ilan edilen Fatmagüller
Kendisine karşı işlenen suçun bedelini en çok ödeyen Fatmagüller
Onlar nelere katlanıyorlar diye düşündüm. Olması gereken ve olmaması gerekenleri sıraladım kafamda.
Olması gerekenler
Kızın bir suçunun olmadığının hem kendisine hem etrafında bulunanların inandırılması
Onun sadece bir mağdur olduğunun bunun bedelini onun ödememesi gerektiğinin altının çizilmesi gerektiği.
Sadece fiziksel hasarın değil ruhsal hasarın onarılması için tedavi görmesi gerektiği
Önce ailesinin, sonra sevgilisi ya da nişanlısının, sonrada etrafında bulunan diğer insanlarının destek vermesini gerektiğini
Ve olabilecek en hızlı şekilde kızın yaşamının normal haline geri döndürülmesinin sağlanması gerektiğini düşündüm.
Ama biz bu yolları izlemek yerine
Önce kızı suçlarız. Oysa tek suçu oradan yürüyerek geçmektir.
Sonra etraftakiler ne der diye kendi kendimize dövünmeye başlarız
Sonra hani o nu çok sevdiğini söyleyen sevdiği, kendisine vermediğini başkasına vermiş diye onu terk eder. Kızın mağdur olduğunu düşünmez bile
Sonra etraftaki ısım akraba konu komşu kızı dışlar. Kendi aralarında onun bir fahişe olduğunu artık kirlendiğini düşünür ona sırtını dönerler.
Ardından ailesi bu utanca katlanamaz ki bu utanç aslında ne kızın ne ailesinin utancıdır. O hayvanın utancıdır. Başka bir yere kimsenin onları tanımadığı bir yere taşınılır.
En önemlisi bunu yapan hayvan tanıdık biri ise polise bile bildirilmeden zorla kız onunla evlendirilir ve ailesine göre namusu temizlenirken aslında her gün o hayvanın ona tecavüz edebilmesi için gerekli izinde verilmiş olur.
Ve en hazin son hayatınız boyunca bir damga gibi bunu bedeniniz ve ruhunuzda taşırsınız. Her gün başınıza gelen bu olay yüzünüze vurulur. Her gün keşke ölseydi denir arkanızdan duyduğunuzu bilerek.
Maalesef yukarıda yazılanlar bize çok uzak gibi gözükse de bunlar her gün bir kızın ya da bir kadının başına gelen mağdur oldukları halde en büyük suçlu ilan edilip bunun bedelini her gün ödeyen birinin başına geleceklerin küçük bir kısmı.
Peki suçlu kim di?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder