Pages

5 Aralık 2011 Pazartesi

3 kitap

hani geçen hafta size üç yeni kitap aldığımdan bahsetmiştim. ve benim merak konusunda doymak bilmeyem bünyem sayesinde üçünüde bir haftada okuyup bitirdim.
resimlerini koyarak tek tek tanıtmak isterdim ama üşengeç bir bünyeye sahibim o yüzden kitapların tanıtım yazılarını ve kendi düşüncelerimi koyacağım yazıma....

ilk okuduğum kitap teresa medeiros'tan bazıları ateşli sever
Bazıları tehlikeli sever...Ailesinin onurunu korumaya karar veren İskoç güzel Catriona Kincaid, yurduna dönebilmek için görgü kurallarını ve kendi güvenliğini hiçe sayarak, hem uslanmaz bir hovarda hem de kötü şöhretli bir soylu olan Simon Wescott'un yardımına başvurur. Üstüne üstlük Simon hapistedir.Catriona, Simon'ın kendisine yardım etmesi karşılığında ona hem para hem de özgürlük vadeder ancak arsız çapkının çok daha ihtiraslı bir ödül istemeye cüret edebileceği aklına dahi gelmemiştir.Bazıları cazibeli sever...Simon ise yıllar önce karşılaştığı oğlansı kız çocuğunun, dikbaşlı ve son derece çekici bir kadın haline geldiğini görünce hayrete düşer. Kimsenin kahramanı olmayacağına dair ettiği yemine rağmen Catriona'nın şövalyesi olmaya karşı koyamaz. Kuzey İskoçya binbir çeşit tehlike ve macera ile onları beklemektedir fakat gerçek tehlikenin, son derece güçlü bir tutkunun pençesine düşen kalplerini tehdit etmekte olduğunu anlayabilecekler midir?
kendi kişisel görüşüme göre tam bir fiyasko bu kitap. teresa medeiros'u tamamen iskoçya tutkumdan şans eseri keşfetmiştim. ilk kitabı güllerin fısıltısı muhteşem bir romandı. gerek kahramanlar, gerek hikaye, gerek mekanlar kısaca anlatım olarak harikaydı. ama bu kitap çocukken tanışmış iki insanın hikayesini anlatıyor. kız zamanla adamı öyle bir kafaya takıyor kendi içinde öyle bir kahraman yaratıyorki ama aslında adam düşündüğü gibi biri değil. ama aşk nelere kadir deyip en sonunda adamı kendine aşık ediyor ve adam beklediği kahraman oluyor. oldukça sade bir anlatıma sahip, olaylar, sözler, mekan anlatımı hep bekledim okurken bir yerde kopup güzelleşecek diye ama yok bana bir türlü güllerin fısıltısındaki o tadı vermedi. hayal kırıklığı oldu.

ikinci kitap monica mccarty'nin kız zincirlerini
Lachlan Maclean, klanını korumak için her şeyi göze almıştır. İskoçya’nın en inatçı kızını, onu evliliğe ikna etmek gibi gizli bir emelle kaçırması gerekse bile. Vahşi arzulara sahip, emirler yağdırmaya alışkın bir lider olan Lachlan, güzel Flora’nın alevler püskürmesine hiç hazır değildir. Flora onun klanını kurtarma planını sekteye uğratacak ve sert, yontulmuş görüntüsünün altındaki yumuşak kişiliğini ortaya çıkararak, belki de felaketine neden olacaktır. Highland’daki en büyük evlilik ödülü olan Flora ne pahasına olursa olsun siyasi bir anlaşma gereği feda edilen annesinin kaderini yaşamamaya kararlıdır. Kendisini esir alan kişiye gaddarlığının bedelini ödeteceğine dair yemin eder ve tehlikeli bir tutkuyla onu cesurca bir irade savaşının içine sürükler. Geçmiş bir trajedinin ağır ağır kaybolmakta olan laneti ise henüz söze bile dökülmemiş aşklarının önünde büyük bir engel oluşturacaktır.
süper ötesiydi. yazarın ilk kitabı asiyi resmen dibim düşerek okumuştum. ikinci kitabı maskesiz'de fena değildi ama kız zincirlerini süper bir kitap. iskoçyanın muhteşem mekanlarında geçmesinin yanısıra ki geçen her mekanın fotoğraflarını yazarın sitesinde bulabilirsiniz. kahramanları, mekanlar, olaylar, her şey kelimenin tam anlamı ile mükemmeldi. bir efsane ile başlayan hikaye bir adamın klanını kurtarmak adına bir kadını kendisine aşık edip evlenme çabasını en ince detayına kadar anlatırken. diğer yandan iki aile arasında olan savaşıda gözler önüne seriyor. kahramanımız olan adam klanı ve ailesi için yaşarken kızımız bir anda bütün hayatını alt üst ediyor. başta sadece amacı çıkarları doğrultusunda kadınla evlenmek iken sonunda kadına aşık oluyor ve onun için ölümü bile göze alıyor. harika bir romandı. elimden bırakmadan sonuna kadar sabırsızlık ile okudum. harika iskoçya tasvirleride cabası...

üçüncü kitabımız marta canham'dan gurur
Her şey bir bahisle başlamıştı; gözde subaydan gelecek evlilik teklifiyle, cesaretini sınadığı gönül macerasını süslemek istiyordu. Şımarık ve narin Catherine Ashbrooke, mest edici gece mavisi gözlere sahip yakışıklı yabancının hiç beklemediği bir anda çıkıp planını suya düşüreceğini ve onu kendi tehlikeli oyununun içine çekeceğini nereden bilebilirdi?Alexander Cameron güzel ve asil bir İngiliz kızını düelloda kazanmış olabilirdi ama uzun zamandır geri plana ittiği arzularının onu kaderiyle buluşmaktan alıkoyacağının da farkındaydı. Gelinini gönülsüz de olsa Highland topraklarına götürmekten başka çaresi yoktu. Bu topraklar ki aynı zamanda eski bir düşmanlığın ve fırtınalı bir isyanın hüküm sürdüğü; güçlü tutkuları ve nefes kesici yiğitlikleriyle bilinen efsanevi savaşçıların bile gönlünü kaptırabileceği bir yerdi.
başlarda sıkıcı geldi. hikaye bir baştan çıkarma ile başladı. sonra böyle çok yavaş ilerledi. 10 günlük bir seyahatin ardından iskoçyaya geldiklerinde ancak beni okuma hevesi sardı. kahramanlarımız bir duello sonucu evlendiler. her ikiside tuzağa düştü ama biri kurtulmak için diğerini kullanmak zorunda kaldı. kadın nefret ettiği kendisini kaçıran adamın gerçek yüzünü öğrenince ona aşık oldu. sanırım bu güne kadar sonu ayrılık ile biten tek kitap'tı. adam kadına aşkını itiraf etti. ama onun güvenliği için onu göndermek zorunda kaldı. ne olursa olsun dönücem diye söz verdi. hikaye burada bitti......

bazıları ateşli sever haricinde diğer iki kitapta bu türleri sevenler için keyifli kitaplardı. ben zevkle okudum. umarım sizde seversiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder